’'İnsan her ne kadar ölümsüzlüğü istese de, yaptığı her
eylemle ölümün ondan istediklerini yapar.’’
16.yy ile üstündeki kara bulutu atmak isteyen Batı dünyası
daha önce fertle sınırlı kalan bir bilimi toplumsal olarak işlemeye karar
verdi: eleştiri. Yüzyıllardır insanları ipe götüren bu tehlikeli bilim,
yaygınlaştıkça dağın zirvesinden düşen bir çığa dönüştü. 19.yy’ da değer olarak
görülen ne varsa –olumlu, olumsuz- bu çığın
altında kaldı. Dini, siyaseti, toplumsal yaşamı, giydikleri elbiseye kadar
tekrar sorguladılar. 19.yy’ da Alman bilim adamlarının ölümsüzlük fısıldıları,
20.yy’ da tüm dünyanın bağırarak konuştuğu tartışmalara dönüştü. Amerika ve
Fransa başta olmak üzere devletler bilim adamlarını toplayıp laboratuarlar
kurdu, çalışmaları için hazineden para ayırdı. Ancak daha önceki yüzyıllardan
farkı şuydu: kobay hayvan değildi, insandı. Hatta Amerika bazı savaşlarda
Güvenli Hava Sahası adıyla bölgeler oluşturup, kitleler üzerinde deneyler
yaptı. (Irak, Vietnam) Peki ölümsüzlük bulunabilir mi? Cevabım tabiî ki hayır;
ölümsüzlük bulunamaz. Din adamı edasıyla değil –onlar tarafından da pek
sevilmem- cebindeki parayı bilen adam edasıyla konuşuyorum. Aldığın her nefes,
Tanrı tarafından karşılıksız cebine sıkıştırılmış bir paradır. Bunu bir yerde
söylediğimde kafam iyi değildi, ama dilim açığı kapatıyordu. Oradan çıktı bir
dinci yosması: ‘’Hayır efendim’’ dedi. Dinlediğimi belirtmek için kafamı
salladım. ‘’Aldığımız her nefes Tanrı tarafından cebimize sıkıştırılmış para da
olsa, bu para karşılıksız değildir.’’ Muhteşem! Muhteşem bir tespit! ‘’Evet, çok doğru söylüyorsun’’ dedim ve
ekledim: ‘’İşte bu senin doğrun!’’ Şuna yürekten inanıyorum: ilk insandan son
insana kadar menfaat en yüksekte oldu, olacak. O gün konuşan kişi de menfaati
en yüksekte tutanlardan sadece biriydi. Devamlı yapılan bir hatayı yaptı:
Yaratıcıyı, yarattıkları gibi aciz ve menfaatçi düşündü. Kilisede çanın ne
zaman duracağını, ezanın ne zaman söylenmeyeceğini soranlara elimle yukarıyı
işaret ediyorum. ’’Bir ses yok, haber bekliyoruz. Ne zaman cenneti yok ederse,
o zaman insanlar çıkarlarını dinle kapatmaktan vazgeçecekler.’’
Ölüm diyordum. Ölümü size uzun uzadıya anlatamam, çünkü daha
önce hiç ölmedim. Çok meraklıları için din kitaplarında uzun uzadıya tasvirleri
var, açıp okuyun. Ölümsüzlüğün neden olamayacağı üzerinden devam edelim. Bilim
o kadar ilerledi ki; geceleri yattığımız yataklarla dünya turu atacağız
deseler, olmaz demem. Sınır bilmeyen bir teknoloji karşısında her şey olabilir.
Her şey kelimesine bir parantez açalım. Her şey uçsuz, bucaksız demektir ve tek
bir şeyle mümkündür: değişim. Değişimin en önemli parçası insandır. Buradan da
genel bir kanı olan ‘’değişmeyen tek şey değişimin kendisidir’’ kanısına
çıkabiliriz. İlahi Herakleitos, sen çok yaşa! Biraz karışık oldu, haklısınız.
Basitleştirelim: dünyayı düz bir tepsi olarak düşünün aynı Ortaçağ Avrupasının
düşündüğü gibi. Bir de ölümsüzlük olsun. İlk deprem, insanları sıyırdı.
İkincisi de, üçüncüsü de..-fazla iyimserim bugün- Ama kabul edersiniz ki
milyonlarca deprem oluyor ve heyelan gibi birtakım sonuçlara sebep oluyor.
Oluşan bir heyelanda insanın vücudu toprakla yer arasında sıkışıyor. Bu insan
için ölümsüzlüğü bulsan da ne değişir? O senin gördüğün, duyduğun, hissettiğin
dünyada yok demektir. Hani nerede ölümsüzlük? Dünyanın tepsi olması olayı da
muhteşemdir. ‘’itersem düşersin he’’ ‘’N’olacak be oğlum, ölmem ki! Aşağıda ne
bulursam orada yaşarım’’ İşte dünyanın ölümsüzlük üstüne çalışması bu, nefes
alıp vermek! İşte bu ölümsüzlük, evren yok olana kadar olmayacak! Tabi,
ölümsüzlükten kastınız başka bir şey değil ise..
Ölümsüzlüğü sokaktan geçen on kişiye sorun, aklına yukarıdaki
beden-hayat ilişkisi gelecektir. Bedensizliğin yaşaması desem? Bunun üzerine
çalışmak teşvik edilen bir yol değil. Bunun üzerine çalışmak demek; menfaatin
olmadığı, kişiliğini arka plana atıp diğer insanları umursamak ve önemsemek
demek. Aman ne dedim tövbeler olsun. İnsanlar için gerçek ölüm bu! Birisi
çıkacak tekkede ‘’bu dinden olmayan bizden değildir, öldürün’’ diyecek. Diğeri
locada çıkacak ‘’bunlar teröristtir, öldürmek İsa’nın buyruğunu yerine
getirmektir’’ diyecek ve yüz binler aptal kesilecek. Akıllı biri çıkıp ‘’Kral
çıplak’’ dese, yanındaki ‘’Aman evladım, hocanın tahsili yüksektir. Görmüştür,
geçirmiştir’’ diyecek. Bilmeyecek ki; ‘’geçirilen’’ kendisi.
Bedensizliğin yaşaması;
İyilik demektir, senle nefes alan
Rengi, ırkı, dili ne olursa olsun saymak, sevmek demektir.
Bedenin ölümsüzlüğe ulaşma hayali;
Korku demektir, kendini kandırma
Ve bazen de umut demektir. Olmayacak bir umut…
Çok güzel bir günün ardından sevgilimin kulağına eğilip
‘’Ölümsüzlüğü bulmalıyız sevgilim’’ dedim. ‘’Yoksa çabuk ayrılacağız.’’ Bunları
söylerken bile ölümün benden istediklerini yaptım: Tanrının cebime sıkıştırdığı
paralardan harcadım. Nefes paraları…
FATİH BALCIOĞLU (PATRONA HOLİ)