29 Kasım 2014 Cumartesi

12 Maddede Tutkulu Yaşayıp Tutkulu Veda Eden Şair Sylvia Plath

Bazı sanatçılar yaptıkları işlerin, ürettikleri güzel eserlerin yanı sıra özel hayatlarıyla da fazlasıyle gündeme gelebiliyor. Bu bir yandan can sıkıcı bir durumken bir yandan da, eğer hak ettikleri ünü ve takdiri eserleri sayesinde kazanabilmişlerse, ütopik bir şekilde “iç rahatlatıcı” olabiliyor.
Yazımızın kahramanı Sylvia Plath’ten bahsedebilmek için bu girizgâha gerek duyduk. Birçok yazarın, hatta sanatçının ilham kaynağı olan Plath enteresan yaşam öyküsüyle ölümünün üzerinden 51 yıl geçmesine rağmen hâlâ merak uyandırıyor ve çok konuşuluyor.

Babanın ölümü ve ilk şiir

babanin-olumu-ve-ilk-siir-listelist
Sylvia 27 Ekim 1932’de ABD’nin Massachusetts eyaletinde, Alman bir baba ve Amerikalı bir annenin kızı olarak dünyaya gelir. Çocukluğunun yansımaları ileri yaşlardaki ruh halinde oldukça belirgin bir biçimde gözlenebilmektedir. Yaşamı boyunca, küçük yaşta kaybettiği babasından nefret eder ve ilk şiirini sekiz yaşında babasını kaybettiğinde yazar.

Öğrencilik yılları ve manik depresif hayata merhaba

ogrencilik-yillari-ve-manik-depresif-hayata-merhaba-listelist
Çocukluk yıllarında rahatsızlığının ilk izleri gözlemlenmeye başlayan Plath, hayatı boyunca ileri derecedeki manik depresif bozukluğu ile boğuşur. 1950’de burs ile Smith College‘e gider. Ve bu okulda eğitimine devam ederken ilk intihar girişimini gerçekleştirir.
Plath, daha sonraki yıllarda kazandığı Fulbright Bursu ile Cambridge Üniversitesi‘nde eğitimini sürdürür. Başarılı öğrenclik yıllarında şiirleri okul gazetesi Varsity‘de yayımlanır.

Gizdökümcü şiirin en büyük temsilcilerinden

gizdokumcu-siirin-en-buyuk-temsilcilerinden-listelist
Sylvia Plath’in ismi Virginia WoolfSimone de BeauvoirMarguerite Duras gibi isimlerle beraber 20. yüzyılın en büyük kadın edebiyatçıları arasında geçer. Gizdökümcü şiirin en büyük temsilcilerinden biri olan Plath, “Sırça Fanus” isimli eseriyle bilinir. Yazı dili; kırılgan, karamsar ve duygusaldır.

Büyük aşkı ve mutsuzluğu

buyuk-aski-ve-mutsuzlugu-listelist
Plath, hayatının aşkı, ünlü İngiliz şair, yazar ve çocuk edebiyatçısı Ted Hughes ile 1956’da tanışır. Hughes, Sylvia için hem bir kaçış ve sığınma noktası hem de çıldırtıcı bir deneyim olacaktır. Dönemin en iyi şairleri arasında görülen Hughes ile Plath tanıştıkları yıl evlenir. Evliliklerinin ardından Boston’da yaşamaya başlarlar. Plath, hamile kaldıktan sonra ise İngiltere’ye geri dönerler. Plath ve Hughes, Londra’da kısa süre yaşadıktan sonra North Tawton’a yerleşir. Çiftin, Sylvia’nın kıskançlık krizleriyle başlayan sorunları bu döneme tekabül eder ve ilk çocuklarının doğumundan kısa süre sonra Plath Londra’ya geri dönerek boşanma işlemlerini başlatır.
İkilinin iki çocuğu olur. Ancak Ted, Sylvia’yı daima ihmal eder ve aldatır. Ted Hughes’la evlendikten sonra Sylvia kendisini yaratıcılık açısından oldukça gerilemiş ve kısıtlanmış hisseder. Hayatının aşkıyla evlendiğini zannederken bir anda kendisini evde çocuklarına bakan, dışarıda gezen kocasını bekleyen bir kadın olarak bulur.

Ted Hughes ve Assia Wevill’in ilişkisi başlıyor

ted-hughes-ve-assia-wevilin-iliskisi-basliyor-listelist
62 yılında ilk çocuğun doğumunun ardından Sylvia ve Ted’in arası, ihanet sebebiyle açılır. İhanetin başrolünde Assia Wevill yer almaktadır. Şair olan Assia ve eşi David Wevill çifti, 1961’de Plath ve Hughes çiftine komşu olur. Ted ile arasında başlayan çekim çok geçmeden bir ilişkiye dönüşür. Hughes’ın aldatmalarından bunalmış olan Plath için bu ihanet bir nevi bardağı taşıran son damla olur.

Unutulmaz ölüm anı

unutulmaz-olum-ani-listelist
Sylvia 11 Şubat 1963 gününe her zamanki günlerden biriymiş gibi başlar. Belki de her zamanki intihar denemelerinden birini gerçekleştirme planı yaparak… İkinci kattaki çocuklarının kurabiye ve sütlerini hazırlar odalarına koyar. Sonrasında odalarını kapatarak dikkatlice kapının aralıklarını bantlar. Aşağı iner ve fırının gazını açarak kafasını fırından içeri sokar…
Plath hayranları, intiharında büyük etkisi olduğunu düşündükleri için Hughes’dan ciddi derecede nefret eder.

Plath’in izinden ilerleyen bir hayat ve…

plathin-izinden-ilerleyen-bir-hayat-ve-listelist
Sylvia Plath’ın intihar ettiği sırada, Hughes’un çocuğuna hamile olan Wevill bebeğini aldırır. Hughes’la birlikteliğini sürdürür ve Plath ile Hughes’un çocukları Frieda ve Nicholas’a bakmaya başlar.
Assia, Hughes’in hayatındaki Plath boşluğunu doldurur. Plath ile yaşadığı şiir çatışmaları, Assia ile de devam eder. Hughes’un çevresi Wevill’in şiirleriyle ilgilenmez ve onu küçümser. Plath’in hayaleti, ilişkilerinin peşini bırakmaz. Wevill, Plath’den kalma eşyaları kullanır. İlişkileri Plath’inki gibi Hughes’un başarılarının gölgesinde bir hayat sürmesine benzer bir hal alır.
Son olarak tıpkı Plath gibi, hayaletler ve gölgelerle sarılı hayatını 23 Mart 1969’da bitirmeden hemen önce, Sylvia’dan farklı olarak, 4 yaşındaki kızı Shura’yı da öldürür. Gazı açıp kızının yanında ölüme kavuşur. Ted Hughes Assia’nın intiharını “önlenebilir” olarak tanımlarken, Plath’inkinden ise “önlenemez” olarak bahseder.

Plath’i tanımak için mutlaka okunması gereken kitap: Sırça Fanus

plathi-tanimak-iccin-mutlaka-okunmasi-gereken-kitap-sirca-fanus-listelist
Plath’ın “Sırça Fanus” isimli kitabı 1963 yılında Victoria Lucas ismiyle yayımlanır. Ancak yazarın ölümünün ardından kitap, gerçek yazarının ismiyle basılır. Sırça Fanus; Sylvia Plath’in hayatıyla yarı otobiyografik bir roman olma özelliği taşır, hatta belki de daha fazla. Kitabın baş karakteri Esther Greenwood bir moda şirketinde burslu çalışmak için tıpkı Sylvia Plath gibi 19 yaşında New York’a gelir. İki karakterin fazlasıyla benzer özelliği bulunmaktadır; ikisi de şairdir, ikisinin de babası sekiz yaşında ölmüştür, ikisinin de bir erkek kardeşi vardır, ikisinin de ruh sağlığı zaman içerisinde bozulur.
İntiharları bile paralel çizgilerde ilerleyen Sylvia ile Esther, yöntemler ve sıralama bakımından benzer ölüm girişimlerinde bulunmuşlardır. Her zaman soğuk ve kişiliğini yansıtmaktan uzak olan Sylvia, bu kitapta çığlıklar atarak hayat hikâyesini anlatmıştır belki de.

Onu ölümün kıyısına sürükleyen sebepler

onu-olumun-kiyisina-surukleyen-sebepler-listelist
Sylvia’nın ölümünün tek sorumlusunun Ted olduğu doğru değildir. Sanatçı çocukluk yıllarından beri büyük bir bunalım ve buhran ile boğuşmaktadır. Elektroşok tedavileri, artık yazamadığını düşünmesi ve asla memnun olmaması; eşi Ted Hughes’ın onu aldatması, kıskançlık krizleri, evlilik hayatının zorlukları gibi pek çok sebepten Sylvia Plath kendisini bir sırça fanusun içinde nefessiz kalmış hissetmesine sebep olur. Sanatçı daha fazla dayanamayarak birçok intihar girişminden sonra 30 yaşında dünyayı terkeder.

İntiharlar silsilesi

intiharlar-silsilesi-listelist
Ted Hughes’un çevresindeki intiharlar Plath ve Wevill ile de son bulmayacaktır. Oğlu da kendini asarak annesi Sylvia Plath’in izini sürdürür. Bu, intiharın genetik kodları ile ilgili kafalarda soru işareti yaratan bir ölümdür.

Hughes’un seçtikleri ile Plath günlükleri

hughesun-sectikleri-ile-plath-gunlukleri-listelist
Sylvia Plath’ın Günlükleri (The Journals of Sylvia Plath) ölümünün ardından Ted Hughestarafından derlenerek yayımlanır. Bu kitapta sanatçının çocukluk yıllarından beri tuttuğu günlükleri yer almaktadır. Ancak Ted’in günlüklerin arasından çocuklarının okumasını istemediği bölümleri imha ettiği de söylentiler arasındadır.

Onu daha yakından tanımak için izlenecek film: Sylvia

onu-daha-yakindan-tanimak-icin-izlenecek-film-sylvia-listelist
Sylvia’yı tanımanın bir başka yolu da Christine Jeffs yönetmenliğindeki Sylvia filmini izlemek. 1963 yılında daha 30 yaşındayken intihar eden Plath’ın hayatı, Oscarlı oyuncu Gwyneth Paltrow’un ünlü şairi canlandırdığı “Sylvia” filminde başarılı bir olay örgüsüyle anlatılıyor. 2004 yapımı film ölümsüz şairi daha iyi anlayabilmenin bir başka yolu.

http://listelist.com/sylvia-plath-kimdir/ alıntıdır...

27 Kasım 2014 Perşembe

Aldırma Gönül - Biliyor muydunuz?

Aldırma Gönül adlı şarkının aslında bir Sabahattin Ali şiiri olduğunu biliyor muydunuz?

Şiirin orijinal adı Hapishane Şarkıları V

Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırma
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül, aldırma
Görmesen bile denizi
Yukarıya çevir gözü
Deniz dibidir gökyüzü
Aldırma gönül, aldırma
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah´a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül, aldırma
Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Ceza yata yata biter
Aldırma gönül, aldırma

18 Kasım 2014 Salı

Şiirden Uçaklar

ŞİİR AFORİZMALARI
Şiir bir çıkartmadır, uyuyan topraklara uyumayışlardan.
Şiir ısrarlı bir telkindir, ama tekin olmayabilir bazı telkinler gibi.
Şiir yazılamaz olunca mı anlaşılır nasıl yazılacağı?
Şiir, kapatmalarla dolu bir haremi elegüne açmak gibi.
Tanrı iyi şairleri şiir ağası olmaktan korusun!
Bazan bir şair, tek şiirle, bir başka şairin yüzlerce şiirini yok eder.
Bazı kitapların yanında not: tükendi. Şiirler, şairler için de geçerli.
Yalnızlıklardaki gibi, şiirlerdeki kalabalık da bir uyumsuzluktur.
Hava ve kara limanları gibi, yer yer şiir limanları da olmalı; şiir trafiğinde yersiz tıkanmaları önleyecek limanlar.
Şair, kendi tarlasına da su isteyen kişidir. Bu istek çekişmelere, çatışmalara yol açar. Sonra bu su, bazen faydalı ürünler verir, bazan baldıran otları. Ne olursa olsun şiir, bir tarlayı koru^ma çabasıdır.
Var mısın bir İzmir ya da Paris Çok bunaldılar mı gezilere çıkamayanlar, oturur şiir yazarlar.
Sevdiğimiz insanlara bile ancak işimiz düşünce uğrarız da, şiirleri arayıp soran yok diye niçin yakınırız?
Şiirler, beraber söylenen solo şarkılardır.

Başarılı bir şiirin keyfi bir yenisine kadar sürer, duyulan o hüzün bir vefasızlık utancıdır.
İki tür şair sevilmez: Ya sızlanan ya da bitpazarında hurdacı dükkânı açmış.
Şiir bir inattır: Ne yazarız onlar gibi ne de bizden başka sanat.
Rahat düşkünlerine uzaktır, bazı algılar. Güçlü şiirler de çaba ister.
Şiir, yananlar ve kendini yakanlarla dolu dönemlerde içten bir yanışı gösterir.
Şiir, İnce ince soğan doğramak gibi. Çok eğilmişseniz üstüne, yaşarır gözleriniz.
Kurşuna dizilir ölürler, şiire dizilir dururlar.
Şiir, varlıklı-yoksul, ikisinin de uzağındadır,
Bir beraberliğin bitişinde her zaman biraz hüzün vardır, hele şiirler için.
Sözlük maddeleri, roman okur gibi ard arda okunur mu?
Bir sözlükte bir maddeye bakarız, bir süre sonra bir başka maddeye, ve kapatırız kitabı.
Sonra bir yenisine, ya da tekrar evvelce baktıklarımızdan birine. Şiir kitapları için de geçerli.
Güçlü şiir ya bir hayır ya bir bedduadır.
Şiir iki şey ister: hem seni, hem hünerini. Tek başına sen sıkıcı bir ağırlıksın, hüner ağırlığı hafifletir.
Biri şiir yazar, biri o şiir üzerine kendini.
Camın hemen yanına oturmak gibidir bazı şiirler; oysa gerilerde bir yerden uzaklar da görü^lür.
Bir kişiyle bile konuşulamaz şeylerle dolmuşsa bardak başlar şiir taşkını.
Solmuş sarı fotoğraf, duvarda, bir zaman çektiğimiz şiirin başka bir tanımı.
Bir şiir yazılırken, daha önce yazılmış, aşağı yukarı aynı havada, aynı temada bir başkası, hayranlık ya da hasetle hatırlanıyorsa, bu yenisinde de iş vardır (bazan da yok).
Bir eldir güçlü şiir, el verse kıvıracağımızısanırız:
İnce, çelimsiz görünür, oynar bizimle ve çok sürmez elimiz yapışır masaya.
Tedavi klinikleri gibi, şiir klinikleri de olmalıydı.
Şiiri hareketli yapan, kimi sözcükler arasında gidiş gelişler, hemen görülemeyen alış verişlerdir.
Şiir ziyaret saatleri 24’ten sonra olmalı. Ne yazık ki 24’e kadar, gelenler de çok değil.
Bazı şairlerin ölümüne yanarız, ancak onların şiirleridir ki, yıllar sonra soğuklarda gene ısıtır bizi.
Bazı besinler insanı tok, bazı şiirler insanı genç tutar ve ikisi hemen hemen aynı kapıya çıkar:
Önlenir oburluklar, erken kocamalar.
Gizli şiir sayısı, gizli işsiz sayısından aşağı değildir.
Birçok şiirler, varlıklarını duyuramaz, kendilerine bir elin uzanmayışına sessizce katlanırlar.
Bir şairin yakındığımız yanı ya dilidir, ya dilsizliği.
Bir duvarı aşamayan seslenişler şiir. Duvarın arkasında millet maç seyrediyor.
Şiir kazalarında ölenlerin, sakat kalanların sayısı, trafik kazalarındakinden kat kat fazladır, hep aşırı hızdan, dikkatsizlikten.
İlham, evet, bir şey vurdu oltaya, ümide kapılırız.
Ama iğneye takılan, atılmalık bir fasarya da olabilir. Önemli olan sözcüklerin birbirini çekmesi, dizelerin dizi dizi ağda birikmesidir.
Çalçene şiircikler, bir kaşık suda gargara. Şiir bir durum, bir sorun üzerinde ölçülü konuşan, susunca da bizim düşünmemizi bekleyen bir olgunluktur.
Siz hangi dizede hangi sözcük, daha da yerinde, daha da güzel – sormadan değiştiriniz!
İyi şair, gereğince Karac’oğlan. O söyle
“Kim var imiş ben burada yoğ iken.”
Şiir bir çıkartmadır, uyuyan topraklara uyumayışlardan.
Şiir ısrarlı bir telkindir, ama tekin olmayabilir bazı telkinler gibi.
Şiir yazılamaz olunca mı anlaşılır nasıl yazılacağı?
Şiir, kapatmalarla dolu bir haremi elegüne açmak gibi.
Tanrı iyi şairleri şiir ağası olmaktan korusun!
Bazan bir şair, tek şiirle, bir başka şairin yüzlerce şiirini yok eder.
Bazı kitapların yanında not: tükendi. Şiirler, şairler için de geçerli.
Yalnızlıklardaki gibi, şiirlerdeki kalabalık da bir uyumsuzluktur.
Hava ve kara limanları gibi, yer yer şiir limanları da olmalı; şiir trafiğinde yersiz tıkanmaları önleyecek limanlar.
Şair, kendi tarlasına da su isteyen kişidir. Bu istek çekişmelere, çatışmalara yol açar. Sonra bu su, bazen faydalı ürünler verir, bazen baldıran otları. Ne olursa olsun şiir, bir tarlayı koruma çabasıdır.
Var mısın bir İzmir ya da Paris Çok bunaldılar mı gezilere çıkamayanlar, oturur şiir yazarlar.
Sevdiğimiz insanlara bile ancak işimiz düşünce uğrarız da, şiirleri arayıp soran yok diye niçin yakınırız?
Şiirler, beraber söylenen solo şarkılardır.
Başarılı bir şiirin keyfi bir yenisine kadar sürer, duyulan o hüzün bir vefasızlık utancıdır.
İki tür şair sevilmez: Ya sızlanan ya da bitpazarında hurdacı dükkânı açmış.
Şiir bir inattır: Ne yazarız onlar gibi ne de bizden başka sanat.
Rahat düşkünlerine uzaktır, bazı algılar. Güçlü şiirler de çaba ister.
Şiir, yananlar ve kendini yakanlarla dolu dönemlerde içten bir yanışı gösterir.
Şiir, İnce ince soğan doğramak gibi. Çok eğilmişseniz üstüne, yaşarır gözleriniz.
Kurşuna dizilir ölürler, şiire dizilir dururlar.
Şiir, varlıklı-yoksul, ikisinin de uzağındadır,
Bir beraberliğin bitişinde her zaman biraz hüzün vardır, hele şiirler için.
Sözlük maddeleri, roman okur gibi ard arda okunur mu?
Bir sözlükte bir maddeye bakarız, bir süre sonra bir başka maddeye, ve kapatırız kitabı.
Sonra bir yenisine, ya da tekrar evvelce baktıklarımızdan birine. Şiir kitapları için de geçerli.
Güçlü şiir ya bir hayır ya bir bedduadır.
Şiir iki şey ister: hem seni, hem hünerini. Tek başına sen sıkıcı bir ağırlıksın, hüner ağırlığı hafifletir.
Biri şiir yazar, biri o şiir üzerine kendini.
Camın hemen yanına oturmak gibidir bazı şiirler; oysa gerilerde bir yerden uzaklar da görülür.
Bir kişiyle bile konuşulamaz şeylerle dolmuşsa bardak başlar şiir taşkını.
Solmuş sarı fotoğraf, duvarda, bir zaman çektiğimiz şiirin başka bir tanımı.
Bir şiir yazılırken, daha önce yazılmış, aşağı yukarı aynı havada, aynı temada bir başkası, hayranlık ya da hasetle hatırlanıyorsa, bu yenisinde de iş vardır (bazan da yok).
Bir eldir güçlü şiir, el verse kıvıracağımızısanırız:
İnce, çelimsiz görünür, oynar bizimle ve çok sürmez elimiz yapışır masaya.
Tedavi klinikleri gibi, şiir klinikleri de olmalıydı.
Şiiri hareketli yapan, kimi sözcükler arasında gidiş gelişler, hemen görülemeyen alış verişlerdir.
Şiir ziyaret saatleri 24’ten sonra olmalı. Ne yazık ki 24’e kadar, gelenler de çok değil.
Bazı şairlerin ölümüne yanarız, ancak onların şiirleridir ki, yıllar sonra soğuklarda gene ısıtır bizi.
Bazı besinler insanı tok, bazı şiirler insanı genç tutar ve ikisi hemen hemen aynı kapıya çıkar:
Önlenir oburluklar, erken kocamalar.
Gizli şiir sayısı, gizli işsiz sayısından aşağı değildir.
Birçok şiirler, varlıklarını duyuramaz, kendilerine bir elin uzanmayışına sessizce katlanırlar.
Bir şairin yakındığımız yanı ya dilidir, ya dilsizliği.
Bir duvarı aşamayan seslenişler şiir. Duvarın arkasında millet maç seyrediyor.
Şiir kazalarında ölenlerin, sakat kalanların sayısı, trafik kazalarındakinden kat kat fazladır, hep aşırı hızdan, dikkatsizlikten.
İlham, evet, bir şey vurdu oltaya, ümide kapılırız.
Ama iğneye takılan, atılmalık bir fasarya da olabilir. Önemli olan sözcüklerin birbirini çekmesi, dizelerin dizi dizi ağda birikmesidir.
Çalçene şiircikler, bir kaşık suda gargara. Şiir bir durum, bir sorun üzerinde ölçülü konuşan, susunca da bizim düşünmemizi bekleyen bir olgunluktur.
...


16 Kasım 2014 Pazar

Ece Ayhan - Epigraf: Mor Külhani






1. Şiirimiz karadır abiler

Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
Taşınır mal helalarında kara kamunun
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir

Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler

2. Şiirimiz her işi yapar abiler

Valde Atik'te Eski Şair Çıkmazı'nda oturur
Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür
Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta
Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir

Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler

3. Şiirimiz gül kurutur abiler

Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın
Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga'ya kaçan
Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu
Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir

Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler

4. Şiirimiz erkek emzirir abiler

İlerde kim bilir göz okullarına gitmek ister
Yanık karamelalar satar aşağısı kesik kör bir çocuğun
Kinleri henüz tüfek biçimini bulamamış olmakla
Tabanlarına tükürerek atış yapmasının şiiridir

Böylesi haftalık resimler görür ve bacaklanır abiler

5. Şiirimiz mor külhanidir abiler

Topağacından aparthanlarda odası bulunamaz
Yarısı silinmiş bir ejderhanın düzüşüm üzre eylemde
Kiralık bir kentin giriş kapılarına kara kireçle
Şairlerin ümüğüne çökerken işaretlenmesinin şiiridir.

Ayıptır söylemesi vakitsiz Üsküdarlıyız abiler




6. Şiirimiz kentten içeridir abiler

Takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir
Bir kent ölümünün denizine kayar dragomanlarıyla

Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?

1 Kasım 2014 Cumartesi

Sartre Nobel'i Neden Reddetti?

Fransız yazar ve düşünür Jean Paul Sartre

1964 yılında kendisine verilmek istenen Nobel Ödülü’nü reddetmişti. 

Sartre, kimsenin kendisine “onur” veremeyeceğine inanmaktadır:

"Legion d'honneur ya da Nobel armağanı olsun, 

sözkonusu onuru veren insanlar böyle bir onuru verme niteliğine sahip değillerdir. 

Kant’a yahut Descartes’a, Goethe’ye şu anlama gelen bir armağan verme hakkını kim sahiptir anlayamam: 

şimdi siz bir sınıflandırmaya girmiş bulunmaktasınız; 

edebiyatı sınıflandırılmış bir gerçek haline dönüştürmüş bulunuyoruz, 

böylece siz bu edebiyatta falan derecede bir yere aitsiniz. 

Ben işte bunu yapma olanağını yadsıyorum, dahası sonuçta her onuru yadsıyorum.” 

Sartre'ın, Nobel’den önce, Legion D’honneur’ü reddetmesinin nedenini açıklarken, kimseyi gücendirmeyi düşünmediği bellidir:

Legion d’honneur bana, yetersizliğe doğru uzanan ve aynı diziden olan bir ödül gibi görünür; falan mühendisin Legion d’honneur’e layık olmadığı ileri sürülecektir. 

Oysa aslında her ikisi de sahip oldukları değer gözününe alınarak değil, yaptıkları bir işten ötürü yahut şeflerinin önerisi üzerine ya da bunun gibi durumlar nedeniyle o değere layık görülmüşlerdir. 

Yani onların kendi gerçeklerine yanıt olacak hiçbir şey yoktur ortada. O gerçek, ölçülebilir bir şey değildir. “

(Veda Töreni ve Jean Paul Sartre’la Söyleşiler, 1974, Simone de Beauvoir, Varlık Yayınları)