22 Mayıs 2015 Cuma

HERKESİN FEMİNİZMİNE KİMSE KARIŞAMAZ !



Günümüzde çok sık karşılaştığımız ve insana "artık yeter" dedirten durumlardan biri de bir feministin bir diğer feministe nasıl düzgün bir feminist olunacağı konusunda saçma düşünceler dayatması. Bu durumu açıklığa kavuşturmak gerekiyor. En basit haliyle feminizm, cinsiyet eşitliğini savunan bir tutumdur. Yalnızca bu kadar. Elbette bu tutumdan dolayı toplumumuzda cinsiyet eşitsizliğine yol açan bazı uygulama ve davranışları eleştireceğiz, normları yıkacağız ve eşitlik için savaşacağız.


Eğer kendinizi bir feminist olarak tanımlıyorsanız, tek yapmanız gereken erkek ve kadının eşit olduğuna inanmak ve sonrasında bu inancınızı günlük yaşamınızda pratiğe dökmek, yani gerçekleştirmek. Feminist olmak için koltuk altı kıllarınızı uzatmak veya saçınızı kısa kestirmek zorunda değilsiniz (fakat eğer bunları yapmayı seçiyorsanız, hiç kimse size karışamaz, sizin kendi özgürlüğünüzdür). İstediğiniz kişi olabilirsiniz; işte feminizmin savunduğu en can alıcı nokta da budur. Her kim olmayı seçiyorsanız seçin, bu toplumda size herkese davranıldığı gibi eşit bir şekilde davranılmalı.

Cinsiyet eşitliğinin bir parçası da, kadınların -tıpkı erkekler gibi- kendi seçimlerini yapma hakkına sahip olduğunu kabul etmektir. Örneğin, asla bir erkeğe "hem ailen var, hem de kariyer mi yapmaya çalışıyorsun? Sen adam değilsin!" denildiğini duymayız. Fakat kadınlar bu ve bunun gibi onlarca söyleme maruz kalır. Erkeklere daha çok "işten eve geldin, evi temizledin ve eşine yemek hazırladın ha? Sen adamın dibisin!" gibi şeyler söylenir. Oysa her erkeğin yapması gereken şey budur, tıpkı kadınların yaptığı gibi.

İsteyen herkes feminist olabilir ve sizin düzgün bir feminist olup olmadığınızı söylemek hiç kimsenin haddi değildir. Bir feminist güçlü veya zayıf olabilir, yüzeysel veya derin olabilir, eğlenceli veya depresif olabilir, tombul veya zayıf olabilir... Yani kısacası istediği şey olabilir ve bu durum onun feministliğine hiçbir şekilde gölge düşürmez.

Öyle ki, bir kişiye feminizmi 'doğru' bir şekilde uygulayıp uygulamadığı konusunda eleştiri getirirken aslında kendi feminist algımızı ona dayatıyoruz ve ona istediği kişi olma özgürlüğünü vermiyoruz demektir. Elbette birbirimize destek olmalı ve fikirlerimizi karşımızdakiyle paylaşmalıyız. Fakat hiç kimse bizim yaşam polisimiz değildir ve istediğimiz kişi olmak için yapmamız gereken şeyleri söyleyemez. Bunu göz önüne aldığımızda, aslında sadece 'feminizm' çağında yaşamıyoruz, aynı zaman 'düzgün feminist' ve 'çakma feminist' ayrımının yapıldığı bir çağda da yaşıyoruz.


Frida (Feminizm Kadın Hareketi Facebook Sayfası Yöneticisi)

14 Mayıs 2015 Perşembe

Necip Fazıl ve Dostoyevski Üzerinden Kumarın Edebiyata Etkileri - FATİH BALCIOĞLU

Kumar ya da günümüz Türkçesiyle ve hafifletilmiş anlamıyla şans oyunları, bir bağımlılık türü olarak psikolojideki yerini aldı. Ben bu dosyada kumarın insan psikolojisine etkisinden daha çok Türk ve dünya edebiyatına katkılarını anlatacağım. Kumar alışkanlığında serotonin, norepinefrin (adrenalin) ve dopamin gibi beyin kimyasallarındaki dengesizlikler etkili olur. Serotonin beyinde bulunan, ruh hali ve davranışın düzenlenmesinde kilit rol oynayan bir kimyasaldır. Strese yanıt olarak salgılanan bir hormon olan noreopinefrin, takıntılı kumar oyuncularının uyarılması ve risk alması ile bağlantılıdır. Beyin hücreleri dopamini, yiyecek ve cinsellik gibi zevk veren uyarıcıları aramayı öğrendiğiniz ödül sisteminin bir parçası olarak salar ve dopamin bağışıklığın gelişmesinde rol oynar.

Sıkça kullanılan bir terim olan adrenalin, aslı itibariyle strese karşı bir antitezdir. Bu durum dünyanın varoluşundan beri süregelen bir çizgidir. Milattan önce Yunanlar olimpiyatları bu algıyı yönetmek için bulmuşlardır. Günümüzde paraşütle atlama, bungee jamping gibi faaliyetler adrenalin dengesini sağlamaya ve yükseltmeye yöneliktir. Kumar ise adrenalini sürekli kılan ve her oyunda kendini yenileyerek kendini yeniden pazarlayan bir durumdur. Paraşütle atladığınızda aldığınız ilk heyecanı giderek kaybedersiniz, bu durum sizin için giderek klişe halini alır. Kumarda ise her oyun size başka sürprizler sunmaya elverişlidir. Bilinmeyene yönelik merak, kamçılayıcı bir unsurdur. Bu unsur sizi tahmin yürütmeye zorlar. Esas itibariyle yazarları bu duruma yiten iki etken vardır: bilinmeyene yönelik merak ve sahip olma güdüsü. Kuşkusuz, kumar oynayan Edgar Allan Poe'nun manevi babasıyla arasının açılması da sahip olma güdüsüyle daha zengin olmaya yönelik merakı ile ilişkilendirilebilir.

Mayıs 2013'te Ayfer Tunç katıldığı konferansta şöyle söyledi: ''Yazarlar kutsal insanlar değiller.Onları zaaflarıyla da değerlendirmeliyiz.'' Devamında ise Ahmet Hamdi Tanpınar'ın kumar bağımlılığından bahsetti. Kumarda kaybettiği çoğu gün kuru bir fındıkla iştahını bastırıp uyuduğunu söyledi. Bu durum bize kumarın aç kalmayı göze alacak kadar tutkulu ve yapışkan halini gösteriyor. Edebiyatımızı doğrudan etkilemiş Necip Fazıl Kısakürek de bu durumdan muzdariptir. 4 Mart 1951'de yapılan kumarhane baskınında kumarhanedekilerden biri de Necip Fazıl Kısakürek'tir. Yaptığı savunmada yazacağı bir eserde kullanmak üzere, kumarhaneler hakkında bilgi toplamak için orada olduğunu söyler. Bu doğru değildir, Necip Fazıl'ın kumar alışkanlığı ilerleyen yıllarda da değişmeyecektir. Murat Bardakçı katıldığı canlı yayında, 72-73 yıllarında Necip Fazıl'ı kumar masasında gördüğünü ve masada 10 bin lira olduğunu belirtir. Kadir Mısıroğlu ''Necip Fazıl'a Dair'' adlı kitabında Necip Fazıl'ın kumar hayatına geniş yer verir. Kumar oynamak için Akbank'tan aldığı 30 bin lira borcu -o zamanlar 5 tonluk Austin kamyonun 5 bin lira olduğu söylenir ki, bu para da 6 tane kamyon parasına eşittir-  ödeyemeyince dönemin Akbank umum müdürü Erol Dallı Necip Fazıl'a ilginç bir teklif sunar. Aynı zamanda Türkiye Jokey Klubü başkanı olan Erol Dallı Necip Fazıl'a borçları karşılığında atlar için bir kitap yazmasını teklif eder ve Necip Fazıl da bu teklifi kabul eder. Telifini Türkiye Jokey Klubü verir. ''At'a Senfoni'' kitabı bu şekilde ortaya çıkar. Belki de Necip Fazıl atlar için özel bir çalışma yapıp kitap çıkarmayacaktı, ama şüphesiz atları ve at yarışlarını çok seviyordu. At'a Senfoni kitabında yer alan ''Ata binilmez,yükselinir.'' ifadesi edebiyatımızdaki en ilginç ifadelerden birisidir. Yine aynı kitabının ''Müşterek Bahis'' bölümünde  bahis hakkındaki düşüncelerini şöyle paylaşır: ''Bu iş (müşterek bahis), mücerret prensip olarak, atın melek mânasına insanların musallat ettiği şeytandır; ve tıpkı insandan nefsin ayrılmasına imkân bulunmadığı gibi, onu, hipodromların üstüne kanat germekten alıkoymak kabil değildir. Atı, insan koşturacak ve insan seyredecek oldukça, her yerde ve her işte göründüğü gibi, mutlaka nefsaniyet tecelli edecek; o da biricik ifade ve tercümesini parayla iddialaşmak şeklinde gösterecektir. Birkaç asırdan beri münakaşa mevzuu olan bu mesele üzerinde bütün cihan, müşterek bahis kalkacak olursa yarış yerine tek ferdin gelmeyeceği; dolayısıyla bu işi besleyici iktisadî pazarın yıkılacağı ve ikramiye kaynağının kuruyacağı teşhisinde müttefiktir. Yarış olmayınca ıstıfa, ıstıfa olmayınca at olmaz.'' Necip Fazıl bahsin yarışlardan koparılamayacağı, aksi takdir iktisadî pazarın yıkılacağı düşüncesinde yanılmıştır. Günümüzde Dubai hem müşterek bahisi yasaklamasıyla hem de atlara verdiği yüksek kıymet ve değerle bunu ispatlamıştır. Müşterek bahsi kaldırmanın imkansız olduğu görüşünde olan Necip Fazıl kitabın bir bölümünde değişik bir teklif sunar: ''Atı ıslah ve ıstıfa dâvasının biricik tılsım dairesi olan yarış yerinden müşterek bahsi kaldırmak yerine, onun şerrini azaltmaktan başka çaremiz kalır mı?''

Necip Fazıl'ın Bab-ı Âli kitabında kumar,kadın ve kokain olarak kodlanan ''Beyza Hanım'' kollarını açan ve ''gel'' diyen bir bağımlılıktır. Necip Fazıl Çile'nin önsözünde şunları yazar: ''Şiirlerim (eserlerim) yemişin içini, şiir hakkında düşündüklerim de kabuğunu gösteriyor.'' Kendi deyimiyle yemişin içini, diğer eserlerinde de görmek mümkün. Nam-ı Diğer Parmaksız Salih adlı piyesinde eski kumarbaz bir babayla kumarbaz çocuğunu bir arada görürüz. Bu eserde psikologların ortak kanısı olan ''eğer anne babanızda kumar sorunu varsa, sizde de olması ihtimali daha da yüksektir'' düşüncesini destekler niteliktedir. Şüphesiz, Necip Fazıl bunu çok iyi biliyordu. Onu böylesine başarılı kılan da, yaşanmış bu duyguları birebir okuyucuya yansıtabilmesiydi.

Dünya edebiyatında ise kumarla özdeşleşen tek bir kişi vardır: Dostoyevski. Stefan Zweig, Üç Büyük Usta adlı eserinde Dostoyevski'nin bu bağımlılığı için şunları söyler: ''Kumar onu, Sixtine Madonnası'ndan, Michelangelo'nun heykellerinden, bütün dünyanın sanat ve uygarlığından daha fazla etkilemiş, büyülemişti. Çünkü kumarda bir gerginlik ve karar verme söz konusuydu: Kırmızı mı siyah mı, tek mi çift mi, mutluluk mu yoksa tam bir yıkılış mı? Kazanacak mı yoksa kaybedecek mi? Bütün bunlar rulet çarkının döndüğü o kısacık süre içerisine sıkışmıştı: Bir acı veya sevinç şimşeği içindeki o şiddetli gerginlik Dostoyevski'nin karakterine uygun gelmekteydi.'' Stefan Zweig'in Dostoyevski'nin kumar oynarken barındırdığı psikolojiye dair tespitleri dikkate değerdir: ''Dostoyevski, kumar oynarken kaderine meydan okumaktadır. Kumar masasına koyduğu şey aslında para değildir, sahip olduğu son metelik değildir; o, bütün varlığını koymaktadır ortaya; kazandığı şey de para değil, sinirlerinin alabildiğine sarhoş olması, korkunç bir sıkıntı, evrenin şeytani anlamıdır.'' Dostoyevski kardeşi Mihail ile birlikte iki dergi çıkardı. Özellikle ikinci çıkardığı ''Epoha'' adlı derginin tüm kazançlarını kumara yatırmıştır. Çünkü dergi çıkmadan 1 yıl önce yaptığı yurtdışı gezisi kumar hayatının zirvesiydi ve Dostoyevski hala etkisindeydi. Almanya'nın Wiesbaden şehrinde yaşadığı kumar eğlencelerinin bir bölümünü  üstü kapalı bir şekilde Kumarbaz kitabında anlatmıştır. Kumarbaz kitabında çizdiği ''Büyükanne'' tipi, bizzat kendisidir. Kitabın bir bölümünde şöyle der: ''Büyükanne büyük bir sabırsızlık içindeydi. Sinirleri gergin bir durumdaydı. Açıkça görülüyordu ki kafası hep rulet oyunu ile doluydu. Başka hiçbir şeyle ilgilenmiyor, dalgın duruyordu.'' Dostoyevski gergin ve sinirli hallerini dengelemek için adrenaline sıkça başvururdu. Bu adrenalini dindirmeyi de kumar aracılığıyla yapardı. Kumar ne isterdi? Hiçbir zaman doymamak, heyecanlı olmak, kendini kontrol edememek. Bunların hepsi Dostoyevski'de fazlasıyla vardı. Suç ve Ceza'da Raskolnikov ve Svidrigailov, Karamazov Kardeşler'de İvan, Rakitin ve Smerdyakov, Ecinniler'de Şatov bunun en büyük göstergesidir.

Dostoyevski'nin Epoha'nın kazancını gözünü kırpmadan kumara yatırdığını söylemiştim. Aynı şey Necip Fazıl için de geçerlidir. Süleyman Hilmi Tunahan'ın Kemal Kacar aracılığıyla Kadıköy'deki villasını sattırıp Necip Fazıl'a dergi işlerinde kullanması için tahsis ettiği matbaayı Necip Fazıl kumarda kaybetmiştir. Hem Dostoyevski hem de Necip Fazıl adrenaline düşkün insanlardı. Bu adrenalin her ikisini de gerektirdiği zaman cesaretli davranmaya sürükledi. Necip Fazıl'ı Türkiye'de düşünülmesi bile mevzubahis edilemeyen konuları söylemeye yiten bu cesareti değil midir?  Dostoyevski'nin mekanı elinin tersiyle yiten insanların ilgisini insanın kendisine, iç dünyanın çıplaklığına sürükleyen tavrında bu cesaretin payı yok mudur? İki yazarı da bu denli başarılı kılan en önemli etkenlerden biri de içgüdüleridir. Bu içgüdüler kimi insanı bataklığa sürüklerken, kimilerini de -Necip Fazıl, Dostoyevski gibi- zirveye taşımaktadır. Goethe'nin ''Bir yerde, bir noktada duramaman: seni büyük yapan da bu değil mi?'' sözü sanki Necip Fazıl ve Dostoyevski gibi içgüdülerinin esiri olmayan, aksine içgüdülerini kendine esir eden kişiler için söylenmiştir.

Fatih Balcıoğlu

Granada Edebiyat Dergisi'nin Nisan-Haziran 2015 sayısından alıntıdır...

BAKİRE - RASİM DEMİRTAŞ

yüzün bütün bütün eskidi
yaşanmamış isteklerin birikimi yüreğin
şiirler kıyametin için devrildi
bir damla su için sonsuz çöl yüreğin

seni bir çıkmama denizine batırdılar
yalnızlığın adımsız duyguların sınırsız
kavuşmalar varlığına kutsal
yokluğuna dağa kaldırılmış


Rasim DEMİRTAŞ

9 Mayıs 2015 Cumartesi

BEYOĞLU’NUN EN İYİ SAHAFLARI



Sıra sıra dizili kitaplar, eski tarihli dergiler ve gazeteler, çizgi romanlar, plaklar, film afişleri, haritalar, sararmış fotoğraflar ve geçmişe dair aklınıza gelebilecek daha pek çok şey!
Kitap kurtlarının ilk adresi olan sahaflarda yapacağınız bir gezinti bile sizi başka dünyalara sürükleyecek.
Türkiye’de en iyi sahafların birçoğu ise İstanbul’da yer alıyor. Daha çok Beyoğlu ve Kadıköy tarafında konumlanmış sahafların Beyoğlu bölgesinde yer alanlarını sizin için listeledik!
İşte Beyoğlu’nun en iyi sahafları…
1- TURKUAZ SAHAF & ANTIQUARIAT



Emin Nedret İşli ve Püzant Akbaş’ın ortak olarak 2001 Nisan’ında faaliyete geçirdikleri Sahaf Turkuaz, Beyoğlu’nda, kitapseverlerin, koleksiyoncuların ver akademisyenlerin uğrak yeri, bir buluşma noktası olmuş adeta.
Turkuaz Sahaf, aynı zamanda eski kitap ve belgeler konusunda güçlü bir danışmanlık hizmeti de vermekte.

Adres: Gazeteci Erol Dernek Sokak, Erman Han, No:5, Kat:3, Daire7, Beyoğlu – İSTANBUL
Telefon: +90 (212) 245 45 88
Website
2- BARIŞ KİTABEVİ



1966 yılından beri Beyazıt Sahaflar Çarşısı’nda sahaflık yapan Halil Bingöl, 1994’te Beyoğlu Aslıhan Pasajı’na taşınınca dükkânı oğlu Barış Bingöl’e devretmiş fakat kendisi de halen işin başında.
Barış Kitabevi’nin Kadıköy Kafkas Pasajı’nda bir şubesi de var. Bu sahafta Osmanlıca, Yunanca, Ermenice, İbranice, Karamanlıca, Türkçe anı-hatırat, tarih, araştırma kitaplarının dışında eski evrak, belge, kimlik ve fotoğraf gibi pek çok ürün alınıp satılıyor.

Adres:Asmalı Mescit Mh., Han Gç Çk No:10, 34430 Beyoğlu, İSTANBUL
Telefon:+90 (212) 243 08 46
3- DENİZLER KİTABEVİ



1993 yılında Beyoğlu’nda kurulan Denizler Kitabevi, hem kitap yayıncılığı hem de sahaflık yaparak farklılık yaratıyor. Çok nadir bulunan kitaplara, eski haritalara ve pek çok kıymetli antik esere denk gelebileceğiniz ve oldukça geniş bir koleksiyona sahip olan Denizler Kitabevi büyük bir kültürel mirasa sahip.
Arşivciler içeride kendilerini kaybedebilirler, dikkat!

Adres:İstiklal Caddesi. NO:199/A Beyoğlu, İSTANBUL
Telefon:+90 (212) 249 88 93
Website
4- BİTAP SAHAF



1997 yılından beri beri sahaflık yapan Şeref Özsoy, 2005’ten beri Büyükparmakkapı Sokak’taki dükkanında oldukça geniş arşivi ile kitapseverlere hizmet veriyor…
Bitap Sahaf’a özellikle polisiye ve bilimkurgu meraklılarının gitmesi önerilir!

Adres:Hasnun Galip Sokak, No:1/D, Beyoğlu – İSTANBUL
Telefon:+90 (212) 293 71 98
Website
5- TEZGAH KİTABEVİ



Burası tam bir mabet! Kimsenin sizi bulmasını istemediğinizde, kitapların arasına gömülmek istediğinizde Tezgah Kitabevi’ne giderek kafa dinleyebilirsiniz. Ayrıca burada ne ararsanız var! Kitaplar, DVDler, yiyecek, içecek (alkollü & alkolsüz)…

Adres:Tomtom Mh., 34433 Beyoğlu/İSTANBUL
Telefon: +90 (212) 244 03 53
Website
6- GEZEGEN SAHAF



1996′da Sedat Yardımcı ve Kerime Yardımcı kardeşlerin Beyazıt’ta başladıkları kitapçılık hayatı, sonraları sahaflık, yayıncılık, dergicilik ve kitapla alakalı diğer meslekler ile de ilgilenmeye başlamaları üzerine 2007’den itibaren Gezegen Sahaf adıyla işletilmekte.
Türkçe kitapların yanı sıra Osmanlıca, Fransızca, İngilizce, Almanca ve diğer dillerde yer alan kitapların da yer aldığı sahaf; ilk baskı, imzalı ve baskısı bitmiş sahafiye kitaplar, resim, sanat,mimari, araştırma, tarih kitapları ve efemeraları ile araştırmacılara ve koleksiyonerlere hizmet etmekte.
Ayrıca Gezegen Sahaf’ta her Cumartesi-Pazar, saat 14.00′de çoğu 1 TL’den başlayan açık arttırma ile kitap muhabbetinin yapıldığı Kitap ve Efemera Mezatları düzenlemekte.

Adres:Aslıhan Sahaflar Çarşısı, Galatasaray, Beyoğlu / İSTANBUL
Telefon:+90 (212) 293 94 87
Website
7- SAHAF NAZIM HİKMET



Sahaf Nazım Hikmet’in sahibinin adı da Nazım Hikmet. Ufacık bir mekana özenle seçmiş olduğu kitapları ve çeşitli eski ürünleri sığdıran, bir de üzerine cam kenarında oturup keyif yapabileceğiniz bir köşe ekleyen Nazım Hikmet’in sahafından elinizin boş çıkması çok zor. Özellikle tiyatro ve felsefe kitaplarında iddialı olan bu şirin sahafta ortalama kitapların fiyatları 8-10 lira. Her yerde olduğu gibi çok nadir bulunan eserler için ise daha fazlasını gözden çıkarmanız gerekiyor.

Adres: Katip Mustafa Çelebi Mah. Hocazade Sk. No:24 (Alman Hastanesi Karşı Sokağı) Taksim/Beyoğlu, İSTANBUL
Telefon:+90 (212) 243 10 01
Website
8- CİHANNÜMMA SAHAF



Cihangir Demiroğlu, 1970’lerde Adana’da çizgi roman satarak başladığı mesleğine 1990’larda Kadıköy’deki Akmar Pasajının etrafında sergi açarak devam ediyor. 1994 yılından bu yana ise Taksim Büyükparmakkapı’daki ufak ve şirin dükkânında eşi ile birlikte işinin başında.
Hem Osmanlıca hem de yabancı dillerden (İngilizce-Almanca-Fransızca) sahafiye kitapları, eski fotoğraflar, kartpostallar, yazma eserler, taş plaklar burada bulabileceğiniz şeyler.

Adres:İstiklal Cad. Büyükparmakkapı Hasnulgalip Sok. No: 1 Daire: B İstiklal (Hacıhüsrev) Mh. Beyoğlu, İSTANBUL
Telefon:+90 (212) 293 9607
9- LAMELİF SAHAF



1999 yılından beri sahaflık yapan Oktay Çetinkaya, 2003 yılından bu yana Beyoğlu Büyükparmakkapı Sokak’ta hizmet veriyor. Oktay Bey’in sahaflığa başlama hikâyesi ise oldukça farklı. Çöplerden kâğıt topladığı sıralarda bulduğu kitapları okuyarak sahaflığa başlamış.
Lamelif Sahaf’ın geniş koleksiyonunda eskiye dair kartpostallar, sandık dolusu eski fotoğraflar, afişler, Osmanlıca el yazmaları, Fransızca, İngilizce, Almanca, Ermenice kitaplar yer alıyor. Şu anda Lamelif Sahaf’ta bulunan belge ve kitap sayısı ise 50 binlerdeymiş!

Adres:Katip Mustafa Çelebi Mah. Çukurlu Çeşme Sok. No:2, Beyoğlu, İSTANBUL
Telefon:+90 (0535) 221 47 35
10- NARTEKS SAHAF



Narteks içinde ateş taşınabilecek kadar dayanıklı bir bitkinin adı. Özellikle ilk çağlarda kor ateş taşımak için oldukça çok kullanılmış bu bitki.
Narteks Sahaf’ın sahibi emekli öğretmen Sıtkı Altuner bu bitkiyi hem kitaba hem de insana benzettiği için bu ismi kullanmış.
Aslıhan Pasajı’nın içinde bulunan Narteks Sahaf, belki diğer sahaflara göre pahalı olarak anılıyor, fakat aranan kitapların çoğu da burada rahatlıkla bulunabiliyor!
Kitap almasanız bile Sıtkı Bey’in çayını içebilir, içeride bambaşka dünyalara yolculuğa çıkabilirsiniz!

Adres:Meşrutiyet C. N:10 Aslıhan Pasajı, D:46 Asmalı Mescit Mah. Galata, Beyoğlu, İSTANBUL
Telefon:+90 (212) 245 48 54