30 Ağustos 2013 Cuma

ESKİMEYEN HAKİKAT - SEZAİ KARAKOÇ















Her şey eskir şu dünyada.
Eskimeyen hakikattir.
Dağ, taş, ağaç, yıldız ve gök eskir.
Eskimeyen hakikattir.
Ay, güneş, su, ateş, zaman ve saat eskir.
Eskimeyen hakikattir.
Düşünceler, sistemler, doktrinler eskir.
Eskimeyen hakikattir.
İnsan niçin yaratıldı?
Eskimeyen bir hakikat için.
Gün gelir, kıyamet bile eskir.
Eskimeyen hakikattir.
Ölüm ve hayat, tarih ve tabiat eskir.
Eskimeyen hakikattir.
Her şey eskir: Eskimeyen hakikattir.


Sezai Karakoç

HAFTANIN KİTAP ÖNERİSİ: TIKLAYINIZ...

Kitap Okumak Alzheimer Riskini Azaltıyor


















SAMSUN'da görevli Nöroloji Uzmanı Dr. Muammer Gündoğdu, birinci derecede bir aile yakınında alzheimer hastalığı olan kişide riskin 2.6 kat, iki kişi de varsa 7.6 kat arttığını söyledi. Dr. Gündoğdu, "Hayata bakış açısını değiştirecek, düşünmeyi ve irdelemeyi sağlayan kitapların okunması, en önemli korunma yöntemleri gibi görünmektedir" dedi.

Samsun'da özel bir hastanede görevli Nöroloji Uzman Dr. Muammer Gündoğdu, yaşlılıkla ortaya çıkan, başta unutkanlık olmak üzere çeşitli davranış ve bilişsel bozukluklarla kendisini gösteren alzheimer hastalığı ile ilgili bilgi verdi. Dr. Gündoğdu, günlük yaşam koşuşturması sırasında ya da zor geçen yılların ardından beynin yorgunluğuna bağlı olan ve sonradan hatırladığımız unutkanlıkların herkesde olabileceğini söyledi. Dr. Gündoğdu, "Ama unutulan hatırlanmaz ise burada dikkatli olmak gerekir. Örneğin sizi yemeğe davet eden anneniz yemek yapmasını unutmuşsa, yolda kaybolmalar başlamışsa, çalışma yaşamı başarılarla dolu, cin gibi olan büyüğünüzde öğrenme ve algılamada yavaşlama başlamışsa, her gün yürüyüş yapmayı sevdiği halde artık evde oturuyor, aile bireylerine, kitap, gazete ve televizyona ilgisi azalmışsa, sorun var demektir" diyerek şöyle devam etti:

"Bu belirtileri olan hasta hemen bir nöroloji uzmanına götürülmelidir. İlk yapılacak iş ne tür bir demans (bunama) olduğudur. Şayet Alzheimer tip demans saptanmışsa evrelendirmesi yapılıp bu yönde tedavi başlatılacaktır. Alzheimer demansın kesin bir tedavisi yoktur. Sadece yaşam kalitesini kısmen düzeltebilen tedavi seçenekleri mevcuttur. Yaşlılıkla beraber görülme sıklığı artmaktadır. 65 yaş üzeri görülme sıklığı yüzde 15 iken 80'li yaşlarda yüzde 25 oranına çıkmaktadır. Kesin olmamakla beraber teknolojinin daha yoğun kullanıldığı kentsel yaşamın süreci hızlandırdığı görüşü hakimdir. Tibet, Kafkas ülkeleri gibi doğal yaşamın sürdüğü bölgelerde demans oranı düşüktür. Ancak bu coğrafi ayrımda bilimsel olarak kanıtlanmış değildir."

Nöroloji Uzmanı Dr. Muammer Gündoğdu, en önemli risk faktörlerinin alzheimerli bir akrabanın olması olduğunu belirtti. Dr. Gündoğdu, "Birinci derece bir aile yakınında Alzheimer hastalığı varsa risk 2.6 kat, iki kişide varsa 7.6 kat artmaktadır. Orta yaşlarda ortaya çıkan damar sertliği, diyabet, hipertansiyon, hiperkolesterolemi, inme, obezite, hiperhomosisteinemi ileri yaşlarda demans riskini artırır. Bu nedenle damarsal risk faktörlerinin orta yaş grubunda belirlenerek bunlarla mücadele edilmesi hastalığa yakalanma yaşını geciktirebilir belki de önleyebilir. Vitaminlerin alzheimeri önlemesinde katkısı olmadığı artık kesin olarak gösterilmiştir. Eğitim düzeyi ve sosyalleşmesi yüksek popülasyonda daha geç yaşlarda görülmekte, bu iki faktörün beyinde zihinsel yedek kapasite sağladığına inanılmaktadır. Stres ve deprasyon sosyalleşmeyi azaltacağından mutlaka tedavi edilmelidir. Dengeli beslenme, egzersiz yanında, sosyal ağın genişletilmesi, değişik alanlarda düşünmeyi sağlayacak, hayata bakış açısını değiştirecek, düşünmeyi ve irdelemeyi sağlayan kitapların okunması, en önemli korunma yöntemleri gibi görünmektedir" dedi.

Kaynak: Stargazete

ÖZDEMİR ASAF İÇİN































Cumhuriyetçi edebiyat adamının, elde ettiği çağdaş kazanımları bilincinde duyduğu yıllardı.

Faşist öğretinin dayanaklarından biri olan ırkçılık, ulusal geleneklere de, tarihe de, insana da ters düşen savaş yanlısı, tüyler ürpertici bir şiir üretimini tezgâhlarken, Ahmet İhsan Tokgöz “Servet-i Fünun” dergisinin sayfalarını yeni edebiyat akımının öncülerine açtı.

1940′da, ünlü “Tasfiye” bildirisi yayımlandığı evrede Gavsi Halit Ozansoy yürütüyordu dergiyi. Sonra Cavit Yamaç ve Oktay Akbal yönettiler.

Özdemir Asaf’ın ilkgençlik ürünleri “Servet-i Fünun” dergisinin bu döneminde çıkmıştır.

Nâzım’ı, Ahmet Muhib’i, Cahit Sıtkı’sı, Rıfat ılgaz’ı, Orhan Veli’si, Melih’i ile gürül gürül bir şiir akımı kendini ortaya koyarken Nâzım’dan yirmi iki, Rıfat’tan on iki, Fazıl Hüsnü ile Orhan Veli’den dokuz yıl sonra dünyaya gelen bir şairin talihini ve talihsizliğini düşünebiliyor musunuz?

Özdemir Asaf, daha ilkgençlik döneminde yaratmanın büyük sevincini duyan şairler soyundan geldiği sezilen dizeler yazarak kendi yolunu aramıştır.

Özgün.

Yürütmeyle bacanak olan öykünmelerin uzağında.

Daha 40′lı yılların sonunda dünyaya ve insanlara bakarken bakarken yakalanıvermiş izlenimini veren bir şiirin peşine düşerek yolunu bulmuş gibiydi Özdemir Asaf.

Ama henüz rahat değildi.

Sanki yontuyu kafasında en ince ayrıntılarına kadar tasarlayan bir sanatçının işe girişinde elleriyle ihtilâfa düşmesinden doğan sıkıntılı duruma benziyordu, kimi şiirlerde durumu.

Bana sorarsanız, 1952′lerde, kendisinden önceki tekniklere tümden kafa tutmaktan vazgeçtiği aşamada kendi sesini bulmuştu.

“Benim söylemek için çırpındığım gecelerde
Siz yoktunuz.”

dizelerinde bu oluşum evrsinin sıkıntılarını mı yansıtır bilinmez, ama artık kendisini özgür bırakmak istediği bellidir. Şöyle belirtir bunu:

“Kelimeler dilimin ucundadır
Kalamaz.”

Bu aşamadan sonra Özdemir Asaf şiiri, temelde doğaya, insanlara, yakın çevre oldubittilerine açılarak yeni yorumlarla donanır. Yer yer keyifli, bıyık altından gülen bir şair vardır. Ama “insanın ömrüyle devam edecek bir oyun”da acılarını hafife almaktan yorgun düştüğünü sezersiniz. Dikkat edilirse, kendisini ve dış dünyayı yorumlamaya çalışırken bizim uzağında olduğumuz bir şeyleri göz ucuyla izlediği görülür bu şairin.

“Bir yatağın vardır
Seninledir

Uyuyunca kaybedersin.”

50′li yıllarda çıkan kitapları için, “Şairler Yazarlar Sözlüğü”nde, “Yoğun düşün ve duyarlıkları, çarpıcı sözcükler seçtiğini sezdirmeden küçük mısralar halinde işlediği kısa şiirlerle” verdiğini yazmıştım. Bir karşılaşmamızda, “Çarpıcı sözcükler aradığım doğrudur; ama çarpıcı düşün örgüsü içinde” demişti bana.

Çarpıcı düşün derken, aykırı doğruların peşine düşmedi Özdemir.

Dünyayı gördü. İnsanları, bireysel ve toplumsal çelişkileri gördü. Acımasızlığı gördü.

“Çürük deyorum, çürük değil deyorlar
Uzak deyorum, uzak değil deyorlar
Elimle bir bir gösteriyorum,
Evet bakıyorlar, hayır deyorlar.”

“Yumuşaklıklar Değil”den aldığım bu dörtlükteki sitem, insana aykırı pisliklerin biriktirdiği tepkilerden kaynaklanır bence. Bu tepki, Özdemir Asaf şiirinde çoğun inceyergi öğeleriyle çıkar karşımıza. Yer yer acıya ve öfkeye dönüşür.

“Savaş onu okul kapısında yakaladı
Bir adım kala insanları görmeye
Elinden kalemini aldılar,
İttiler ölmeye, öldürmeye.

Tam düşünürken vurdular.”

* * *

Acıyı ve öfkeyi şiirine kaynak olsun diye biriktirmedi Özdemir.
Yaşadı.
Hepimiz gibi, kabul etti.

Şükran KURDAKUL




NOT : Şükran Kurdakul’un İmece Dergisi’nin 8 Şubat 1999 sayısında yayımlanan “Özdemir Asaf İçin” başlıklı yazısıdır.

19 Ağustos 2013 Pazartesi

“Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer…” Sözü Necip Fazıl’a Ait Değildir!













SORU: “Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer! Perdesiz ev ise ya satılıktır,ya da kiralık..” Necip Fazıl Kısakürek’ in böyle bir sözü var mı?

CEVAP: Necip Fazıl’ın görüşleri beğenilir,beğenilmez burası kişinin kendi takdiridir. Lâkin edipliğine ve haysıyetine gölge düşürmek öncelikle edebiyata haksızlık ve ayıptır. Gerçi ülkemizde çok yapılır bir düşüncenin,kişinin,olayın karşısında durulunca nedense hiçbir bilgi sahibi olunmaz körü körüne radikal bir şekilde karalama veya saldırı kampanyası yapılır. Bir şeyin karşısında durmak da bilgi ister;bu sayede karşıt görüşün yanlışlıkları ortaya çıkarılır zaten.

Necip Fazıl’ın kendi kitaplarında böyle bir söz yoktur,konuşmalarında da böyle bir söz yoktur. Gerçi zaten bu söz ‘evet var;ona ait’ diyenler hiçbir kaynak gösteremiyorlar. Yani çıkıpta bakın şu kitabında şu sayfada yazılı diye gösteremiyorlar ki gösteremezler çünkü böyle bir söz Necip Fazıl’a ait değil.

Zaten şahsını bir nebze bilen böyle ucuz laflar etmeyeceğini bilir. Bu lafı her kim ortaya çıkardıysa polemikçi ve ucuz bir üsluba sahipmiş.

Necip Fazıl’ın böyle bir şeyi deyip demediğini araştıracak kişiler hemen sorunun cevabını alamazlar. Çünkü Necip Fazıl Kısakürek’in kitapları hayli fazladır. Bu yüzden kısa bir anektod aktarayım;

Neslihan Kısakürek,yani Necip Fazıl’ın refikasının bırakın örtüyü başı dahi açıktır. Şimdi bir kişinin hele de N. Fazıl’ın eşine hakaret edeceğini sanıyor musunuz? Malum lafı ortaya atan kişi Neslihan Kısakürek’ten bihaber olduğu için bu ayrıntıyı düşünememiş.

Yanındaki eşidir;Fatma Neslihan Kısakürek

Kendisine atfedilen bu sözleri şiddetle kınıyorum. Üstad islamcıdır,o yüzden yobazvari söylemler yıkılmak istenir üstüne. Ancak okuyan bilen özgürlükçü olduğunu bilir. Kendisi İslam’ı çirkin gösteren sözde radikallere verip veriştirir her defasında. İdeolocya Örgüsü’nü okuduğumuzda en çok bu adamları eleştirdiğini görürüz ve bu adamları ( Ham Yobaz ve Kaba Softa ) tabiriyle isimlendirir. Kadına dair de özgürlükçü bir görüşü vardır. Allah’ın tesettür emrini söyler ama ne tesettürlüleri cennetlik ne de başı açıkları cehennemlik görür.

Özellikle sanal ortamda Üstad Necip Fazıl’a atfedilen fakat uzaktan yakından alakası olmayan o kadar çok söz,kelam ve şiir vardır ki.. Şahsen,oğlu Mehmet Kısakürekle bu konuda birçok defa görüşmüşümdür. Kendi internet sitelerinde Üstad’ın tüm orjinal şiirlerini elediklerini,kendisine ait olmayan şiirler konusunda da yasal anlamda çalıştıklarını söylemişlerdi. (http://www.necipfazil.com/)

Antoloji.com da da bu anlamda Üstada atfedilen,üslub,içerik ve sanatıyla hiçbir şekilde bağdaşmayan şiirlerini özellikle kaldırtmışlardır ki,antoloji Türkiyenin en kaliteli şiir ve kültür sitesidir..

Örneğin,Üstada atfedilen “hatırına düşeceğim” adlı şiir içinde oğlu Mehmet Kısakürek birçok siteden kaldırılmasını talep etmiştir. İhtimal,kendi ifadesiyle ‘bohem’ hayatı dönemindeki şiirlerinden biri olabilir fakat şahsıma mal edilemez ifadesiyle bu dönemdeki birçok şiirini ayıklamış Çile adlı kitabında ifade etmiştir.

http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?%2Ftopic%2F760-hatirina-dusecegim%2F

Yukardaki söze bakıldığında ise herkes gibi hayranı olan biri olarak Üstad’ın hiçbir mecmua ve eserinde böyle bir ifadeyi görmedim. Ayrıca kelimelerle dans edercesine müthiş bir hiciv ve mizah ustası olan Üstadın böylesi bir cümlesi olduğuna delil getirecek birinin çıkacağına da sanmıyorum.

‘ÜSTADIN VASİYETİ
  İslama pazarlıksız ve sımsıkı bağlanmadan önceki şiirlerim ve yazılarım arasında hatta küfre kadar gidenler ise,çoktan beri eser çerçevem dışına çıkarıldığı,herbirinden ayrı ayrı istiğfar edildiği ve çöp tenekesine atıldığı için nereden nereye geldiğimi göstermekte bile kullanılmamalı”

Başka söze gerek yok sanırım.
Saygılar.

Kaynak: http://derindusun.com/tr/ortusuz-kadin-perdesiz-eve-benzer-sozu-necip-fazila-ait-degildir.html

HAFTANIN KİTAP ÖNERİSİ: TIKLAYINIZ...

9 Ağustos 2013 Cuma

BAYRAMLAR BAYRAM OLA - ABDURRAHİM KARAKOÇ







Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine

Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı..


Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu


Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı..

Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok

Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini..

Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara

Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı..

Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Yıllar, aylar, günler erirken yasta

Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı.



Abdurrahim Karakoç

7 Ağustos 2013 Çarşamba

MAX WEBER'İN OTORİTE TİPLERİ - GÖLGE ADAM





MAX WEBER'İN OTORİTE TİPLERİ


Weber otorite tiplerini 3 başlık altında incelemiştir.
1)Geleneksel otorite
2) Karizmatik otorite
3)Yasal/Ussal otorite


Geleneksel otorite:


Weber’e göre, tarihsel süreç içinde güç-otorite ilişkisinin ilk örneğini geleneksel otorite oluşturmaktadır. Bu otorite tipinin kaynağını gelenekler oluşturmaktadır. Liderin yönetimi gelenekler tarafından kabul görmekte ve uygulamaları ise keyfi ve kişisel olabilmektedir. Lider konumunda olan bu insanlar,otoritelerini miras yoluyla elde ederler. Bu insanların kutsal olduklarına inanırlar. Geleneksel otoriteyi elinde tutan kişi, bir efendi olarak algılandığı için geleneksel otoritenin olduğu yerlerde kanunlar yerine efendilere itaat edilmektedir. Liderin altında çalışan görevliler resmi görevli değil fakat liderin kişisel hizmetçileridir. Geleneksel otoritenin olduğu toplumlarda efendinin verdiği emirlerin yerine getirilmelerinin koşulu, bu emirlerin geleneklerle uygun olmasına bağlıdır.


Karizmatik otorite:


Bu tip otorite, geleneksel otoritenin olduğu tarihsel süreç içinde ele alınmaz. Karizmatik otorite, meşruluğunu lider kişinin kişisel özelliklerinden, kutsallığından, kahramanlık gücünden alır. Toplumun meşruluğunu kabul ettiği karizmatik lidere olan bağlılığı tamdır. Lidere olan bağlılıkta esas unsur karizmatik otoritenin olağanüstü kişisel özelliklerine olan inancın yüksek olmasıdır. Karizmatik otorite tipinin ortaya çıkmasında toplumsal koşullar önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle toplumun içine düştüğü kriz ve kargaşa dönemlerinde karizmatik otorite, toplumun kendisi tarafından yaratılır. Karizmatik liderlerde aranan özellikler, o liderin sosyal statü ve mesleki uzmanlık bilgisi ile ilgili değildir. Toplumun karizmatik liderden beklediği en önemli şeylerden biri kendilerine olan bağlılığın derecesidir. Hitler, Gandhi, Lenin, Atatürk gibi isimler karizmatik otorite tipine örnek olarak verilebilir.


Yasal-ussal otorite:


Bu otorite tipinin meşruluğu akılcı ilkelere göre oluşturulmuş kanunlara dayanmaktadır. Geleneksel ve karizmatik otorite tipinden farklı olarak, insanların bu otorite tipine itaat etmelerinin nedeni kanunların üstünlüğüne olan inançlarıdır. Yasal-ussal otorite tipinde liderler ve bürokratlar kendi güçlerini kanunların sınırları ve bu kanunların belirlediği kurallar çerçevesinde uygulatmaktadırlar. Yasal-ussal otorite tipinin yönetim (örgüt) aygıtı bürokrasidir. Liderler ve bürokratlar halkın hizmetkârı olarak görülmektedir. Geleneksel otorite tipinde olduğu gibi liderlere tanrısal ve kutsal anlam yüklenmez. Tam tersine emir verme yetkisine sahip kişiler rasyonel kurallar çerçevesinde davrandıkları sürece meşru sayılırlar. Bu otorite tipinde insanlar,aslında liderlere değil kurallara itaat etmiş olurlar. Emretme gücüne sahip insanlar bulundukları konuma yasalarca düzenlenen kurallara göre atanmaktadır veya kanuni usullere göre atanırlar. Atandıkları makamlar geçicidir ve o makamlara sahip olamazlar. Sonuç olarak yasal-ussal otorite tipi gücünü ve meşruiyetini kanunların üstünlüğünden almaktadır. Kısaca liderlik tipleri bunlardır ancak karizmatik liderliği ayrıca incelemek istiyorum.


KARİZMA OLGUSUNUN ANLAMI VE KAPSAMI


Karizma terimi, ilk defa "karizmatik otorite" kavramini kullanan Max Weber'den bu yana, liderlikle ilgili pek çok arastirmanin konusu olmustur. Ancak 1980'li yillara kadar yapilan çalişmalarin hemen hepsinde karizma olgusu, politik, sosyal ya da dini liderlik etkilemelerini açiklamaya yönelik biçimde incelemeye tabi tutulmustur.
Bununla birlikte 1980'li yillardan sonra -ve özellikle de son yillarda- o güne kadar mistik ve esrarli bir kavram olarak ele alinan karizmanin örgütsel liderlik baglaminda açiklanmasina ve irdelenmesine yönelik çalismalarin hizlandigi görülmektedir.


Karizmanin, örgütsel liderlik baglaminda ele alinmasinda kuskusuz 1960'li yillardan sonra isletme yönetimi anlayisinda hakim olan "sistem yaklasimi"nin büyük etkisi olmustur. Daha önceleri örgütsel liderligi daha mikro bazda; lider ve onu izleyen küçük gruplarin etkilesimi ya da bire bir lider-üye iliskililigi açisindan ele alan yaklasimlarin literatürde büyük bir öneme sahip olduklari görülmektedir. (Gerek özellikler, gerek davranissal ve gerekse de durumsal liderlik yaklasimlarinda gelistirilen kuramlarin çogu bu kategoriye sokulabilir.) Buna karsilik, sistem yaklasiminin isletmeleri degisen çevre kosullarina uyum göstermesi gereken açik sistemler olarak ele alan bakisinin; daha makro anlamda üst düzey yöneticilerin genis kitleleri etkileyen liderlik davranislarina agirlik vermelerini ön plana çikardigi görülmektedir. Bu önemin globalleşmenin hizlandigi 1980'li yillardan sonra kendini daha da fazla hissettirdigi bir gerçektir. Gerek yeni örgütler olusturan, gerekse de eski örgütlerini canlandirmak ve yeniden dinamik hale getirmek isteyen yöneticilerin etki alanlarini çok daha genis sayida insana yayina, heyecanlandirici vizyonlarini tüm çalisanlarla paylasma, bir bütün olarak degisimi ve gelisimi saglama gibi gereksinimleri, örgütsel açıdan makro bir liderlik anlayisini zaruret haline getirmis ve aslinda çok eskilerden beri bilinmekle birlikte, örgütsel liderlik açisindan üzerinde pek fazla durulmayan karizmatik liderlik anlayisi 1980'li yillardan sonra tekrar ilgi odagi halini almistir. 1990'li yillardan sonra ise karizmatik liderlik anlayisinin, bir sonraki makalemizde ele alinacak olan dönüsümsel (transformational) liderlige dogru geçisim gösterdigi görülmektedir.


KARİZMA TERİMİNİN ORİJİNİ VE GELİŞİMİ


Bürokrasi Modelinin kurucusu Max Weber oldugu genel kabul gören bir düsüncedir. Weber, karizma terimini "karizmatik yetki" seklinde kullanılmıştır. Yetkiyi, "belirli bir grubun, belirli bir kaynaktan çıkan emirlere itaat etme olasiligi" seklinde tanimlayan Weber, geleneksel yetki, karizmatik yetki ve ussal-yasal yetki olmak üzere üç tür yetkiden söz etmektedir. Geleneksel yetkiyi, kisisel ve dogustan kazanilan statüye dayanan bir yetki olarak ele alan Weber, astlarin bu yetkiye sahip kisinin emirlerine geleneklere uygun oldugu sürece riayet edeceklerini vurgulamaktadir. Weber'e göre karizmatik yetki de kisisel bir yetki tipi olmakla beraber, elde ediliş biçimi açisindan iki yetki tipi farklilasmaktadir. Karizmatik yetki, lidere yönelik kisisel bir atiftir (attribution). İzleyicileri karizmatik liderin insanüstü, süper bir kişi olduguna ya da en azindan istisnai güçlere sahip olduguna inanirlar. Bu güçlerin, izleyicilerin (grubun) yararına olacak biçimde lider tarafindan sık sık sergilenmesi gerekir. Lider ile izleyiciler arasinda ussal olmayan (duygusal) baglar bulunur.
Weber ussal-yasal yetkinin ise geleneksel ve karizmatik yetkiden farkli olarak kisisel olmadigini, seçimle kazanildigini ve ussal (rasyonel) esaslara dayandigini belirtmektedir. Bu yetki türünde emirler herkesi baglayici kural ve normlara dayanir ve yetkiyi elinde bulunduranlar da kurallara uymak zorundadır. Emirlere geleneklere uydugu ya da liderin arzusu oldugu için degil, rasyonel kurallara dayanmasi nedeniyle riayet edilir.




Çesitli yazarlarin bakis açilarina göre farklilasmakla birlikte, bugün üzerinde hemen hemen mutabik olunan bir tanim vermek gerekirse karizma, "bir grubun (izleyicilerin) algilarinin ve atiftarinin a) liderin nitelik ve davranislari tarafindan, b) liderligin yer aldigi durum ya da kosullar tarafindan ve c) izleyicilerin gereksinimleri tarafindan etkilenmesinin sonucu olarak elde edilen ve izleyicileri, liderin kendisi için harekete geçirtebilen bir güç" olarak tanimlanabilir.




KARİZMATİK LİDERİN ÖZELLİKLERİ


Karizmatik liderlerin belli başlı özellikleri söyledir :
a)Yüksek bir özgüvene sahip olma.
b) Yüksek bir etkileme ve baskin olma yeteneğine sahiptir.
c) Kendi inançlarinin ahlaki yönden dogru olduguna güçlü bir sekilde ikna etme.
d) Büyük değişimleri meydana getirirle ve kitleleri peşlerinden sürüklerler.


Güç için duyulan gereksinimin, lideri izleyicilerini etkileme yönünden çaba sarf etmeye güdüleyecegini, özgüvenin ve güçlü inançlara sahip olmanin ise, izleyicilerde liderin yargilarina güven duygusunu arttiracagini belirten House, bu karakteristiklere sahip olmayan bir liderin, insanlari etkileme çabalarinin muhtemelen bosa gidecegini, bir etkileme girisiminde bulunsa bile bunun basarili olma olasiliginin çok düsük oldugunu vurgulamaktadir. Ancak tarihteki karizmatik liderler büyük değişimler meydana getirmiş kitleleri arkalarından sürüklemişlerdir. Bunun en bariz örneklerinden biride Adolf Hitler’dir. Hitler orduda sıradan bir onbaşı iken karizması sayesinde siyasette hızlı bir şekilde yükselip kitleleri peşinden sürekleyip, 2. Dünya Savaşının başlamasına neden olmuştur.




SONUÇ




Günümüz karizmatik liderlik isletmecilik ve yönetim anlayisinin, degisime ayak uydurabilen, kendini sorgulayabilen, firsatlari görüp degerlendirebilen bir örgüt kültürü olusturmaya agirlik verdigi dikkate alindiginda, örgütsel karizmatik liderligin vizyoner ve sinerjistik etkisi kolaylikla anlasilmaktadir. Aslinda çok eski bir kavram olan karizmanin, örgütsel liderlik baglaminda önem kazanmasinin nedeni de bu anlayisin getirdigi bir zorunluluktur.Bununla beraber, çalismamizin son kisminda detayli biçimde degindigimiz olumsuz karizmatik lider davranisinin, ekip çalismasini baz alan böyle bir kültürün olusturulmasini saglayamayacagida gerçektir. Dolayisi ile örgütsel liderlerin karizmayi hangi kosulda elde ettiklerinden çok, nasil sürdürecekleri önem tasiyacaktir. Karizmanin çogunlukla kriz ve kaos durumunun sonucu elde edildigi düsünülürse, krizin çözülüp, kosullarin düzelmesinden sonra vizyoner ve ekip çalismasini baz alan olumlu bir karizmatik liderlik tarzinin ön plana çikma ihtiyaci açikça görülecektir.


GÖLGE ADAM

KONUYLA İLGİLİ SİZE YARDIMCI OLACAK EK NOTLAR: TIKLAYINIZ...

5 Ağustos 2013 Pazartesi

GÖNÜL SERZENİŞLERİ - YASİN GÜMBÜR


Gönlümün debdebesinden haberin var mı? Senin gidişin yüzünden bu denli sallanıyor… Salıncakta sallanır gibi gönlüm, manevralarda… Düşsem şuram buram kanayacak… Düştüm… Düştük… Yıkılan bir düşüz… Artık soğuk bir duşuz bu dünya denen halvette…

Çıldırıyorum âdeta, giderken ayaklarının çıkardığı ses; bir manganın marş marş yürüyüşünde bile yok. Çıldırıyorum… Kapıyı öyle bir çarptın ki duvarlar, pencereler titredi… İçim titremedi mi sanıyorsun… Diken diken olan tüylerim içime battı. Kirpiklerimi sorma… Bilirsin hemen ağlarım, karalar bağlarım… Karayı da hiç sevmem yarayı da… Yarama gelecek merhemi de sevmem, kabukları da… Mezarlıkları da sevmem, musalla taşlarını da, tabutları da… Ama ben sanki bu durumların içindeyim. İçindeyim diyorum duyuyor musun? Senin içinde değil, bu durumların içinde… Ve bu durumlar senin hiçliğinde… İlgisiz alakasızsın.

Sallana sallana gidiyorsun, yıllanmış değerlerimiz vardı bizim. Artık ters yönde ayakların ritmik bana… Ayakların… Ayakların kopsaydı da bana kalsaydın keşke, yanımda kalsaydın… Veyahut canımı alsaydın… Kanımı emseydin de boğazımdan; gitmeseydin… Gidişin saçmalık… Bakkala gider gibi değil, işe güce gider gibi değil gidişin… Gidişin bizi bitirişin oluyor.

Yemekten önce hep sen kokmayacak mıydı mutfak? Giderken rayihanı neden burnumdan almadın ki? Ellerinin sindiği kâğıtlardaki şiirleri neden yakıp da gitmedin ki… Ben burnumu dağıtamam, dağıtsam kan değil canın kokar… Canım burnumda… Şiir dediğim senden; satırların da hepsi uçtu gitti… Şimdi bu şiirler çok saçma, çok anlamsız… Şiir ve ruh… Şimdi ruhsuz şiirler anı kaldı. Bir yakmalık canı kaldı, bu şiirlerin…

Ben seni yere göğe sığdıramazken, sana sığındım… Sığınağımdın… Yeri gelince sağanağımdım… Islandım...  Şimdi ise yağmur çamur demeden birbirimize koşan bizden geriye kalanlar var. Geride kalanları toplasam artık bir ‘’biz’’ etmez… Şu etrafımda gördüğüm binlerce aşıklar ve maşuklar da bir ‘’biz’’ etmez… Bu dünyaya bir ‘’biz’’ daha gelmez. Ama artık biz ‘bir’ olamıyoruz. İki ayrı parça… Yaramparça…

Bilirsin benim kanatlarım yok; melek de değilim bir kuş da… Bir ilham perisi de değilim, bir süpürgesi olan cadı da… Sensiz uçurumun kenarındayım… Düşmek için değil uçmak için bana kanat değil, kalbinle dolu bir kanaat getir.


Yasin Gümbür / Gönül Serzenişleri

HAFTANIN KİTAP ÖNERİSİ: TIKLAYINIZ...