25 Temmuz 2013 Perşembe

MİRASYEDİ - MUHAMMED HAN GÜL



Yine aynı kafe, masada biralar, ellerimizde sigaralar arkadaşlarla takılıyorduk her akşam olduğu gibi. Arkadaşlarla takıldıktan sonra eve dönüyordum hayatımın başıma yıkılacağı o sahneyi göreceğimden habersiz. Evet, hayatımın başıma yıkılacağı sahne diyorum çünkü ailemdeki tek insan olan dedem kalp krizi geçirmiş ve dünyaya gözlerini yummuştu.

Kendimi bildim bileli dedemle beraber Eskişehir’de yaşıyorduk. Annem , beni doğururken, babamsa işten eve dönerken bir tinercinin kalbine sapladığı bıçak yüzünden hayatlarını kaybetmişler. Babam öldüğünde ben 3 yaşındaymışım. Şimdi de ben 20 yaşındayken dedem gitti. Geride 60.000 liralık mirası kaldı.

Dedeme karşı son vazifemi yerine getirmek üzere kendisini toprağa defnettikten sonra mirası alabilmek için gerekli işlemleri hallettim. Artık 60.000 lira benimdi. İyi de bu kadar parayla ne yapabilirdimki? Daha önce “ Şu kadar param olsa şunu yapardım” gibi bir düşünce üzerinde de durmamıştım. Gördüğüm ilk taksiyi çevirdim :

_ İstanbul’ a sür abi. _ Çok tutar abim.

_ Ne kadara götürürsün?

_ 1000 lira.

_ Buyur abi.

İnsanlar, ellerindekinin büyüklüğüne veya küçüklüğüne göre isteklerine karar verirler. Elindekilerle yapabileceklerinin ne olduğunun farkında olan insan, normal insandır. Elindekinin küçüklüğüne rağmen daha büyük şeyler elde etmek için çalışan insan, azimli ve idealisttir. Elindekinin küçüklüğüne rağmen çalışmayıp daha büyük şeyler elde etmek isteyense tembel, hazırcı ve hayalperest olmaktan öteye gidemez.

İstanbul’a geldim ve bir otel ayarladım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Sadece bu parayı yemek istiyordum. İlk gün odamdan dışarı bile çıkmadım. İkinci gün dışarı çıkmaya karar verdim. Bir AVM’ye girdim ve kendime kıyafetler aldım. En pahalı kıyafetleri alıyordum. Dedim ya, sadece yemek istiyordum. Alışverişi tamamladıktan sonra taksiyle otele döndüm. Yeni giysilerimi giyinip yemeğe indim. Garsondan bir gece kulübünün yerini öğrendikten sonra garsona 200 lira bahşiş bıraktım.

Taksiyle gece kulübünün yolunu tuttum. Mekana geçince bir viski aldım ve etrafı kesmeye başladım. Güzel bir bayanla uzun süre kesiştikten sonra tanışmak için yanına gittim. Tanıştık, adı Semra’ymış. 21 yaşında gayet güzel bir bayan… uzun bir muhabbetten sonra Semra’nın evine gittik. O gece birlikte olduk. Beni o kadar etkilemişti ki ayrılmak istemedim. Birkaç gün daha kalmak için onu ikna ettim. Tek taş pırlanta yüzük, kolyeler, bilezikler, mücevherler hediye ettim. İstanbul’un en gözde mekanlarında oturup kalktık falan filan. Çok güzel bir hafta geçirdik. İkimiz için de durum böyleydi. Elimde olsa onunla biraz daha kalırdım ama elimde avucumda bir şey kalmamıştı. Bu macerayı yine taksiyle bitirmek istemiştim. Hemen bir taksi çevirdim:

_ Eskişehir’e ne kadara götürürsün?

_ 1000 lira.

_ Tamam abi gidelim.

Yavşaklar sanki anlaşmış gibiydi. İkisi de aynı fiyatı çekmişti. Eskişehir’e döndüğümde cebimde sadece 7 lira kalmıştı. Kendi ayaklarımın üzerinde durmak zorundaydım artık. Benim için yeni bir başlangıç olacaktı. Sıfırdan!

Yuvaya dönmüştüm tekrar. Önce eve uğradım. Sonra Halil’in - en yakın arkadaşımın – yanına uğradım. Beni gördüğüne çok sevinmişti. Başımdan geçenleri tek tek anlattım. Yalnız biraz tepkiliydi :

_ Ne yani, koca mirası yedin mi? Hem de kim olduğunu bilmediğin bir fahişeyle.

_ Evet. Sadece harcamak istedim. O zaman elimde 60.000 vardı. Ben de yapabileceklerimden yapmak istediklerimi yaptım. Şimdi ise 7 lira var ve sigara almak istiyorum. 50 kuruş at da bir Winston alayım. Başım çatlıyor.

Halil, bana 50 kuruşu uzatırken ağzından dökülen kelimeler şunlar oldu :

_ Senin ben geçmişine sokayım!


MUHAMMED HAN GÜL

1 yorum: