1 Eylül 2013 Pazar

ALAİN: EDEBİYAT ÜZERİNE SÖYLEŞİLER


























Alain (asıl adıyla Emile Auguste Chartier). Bir süre önce elime alıp, bir çırpıda bitirdiğim ender kitaplardan biri. Baskısını bulmakta zorlanmak istemeyenlerin öncelikle benim gibi bir babaya ve bir oda dolusu kütüphaneye, en önemlisi ise ikinci el kitapların sayfa aralarındaki dipnotları ıskalamamak için babasına dökeceği bir tatlı dile ihtiyacı vardır. Bu üç şarttan birini yerine getirebilen, oldukça yıpranmış sarı safran sayfaların muhatabı olmaya hak kazanacak ve kenarlara iliştirilmiş dipnotlarla hasbihal etmeye başlayacaktır.

Alain; yetiştirdiği herkese belirli bazı ilkeler doğrultusunda, bağlılıklardan, dinsel ve siyasal etiketlerden bağımsız bazı görüşler aşıladı. Şu öğretisi önemlidir;

‘Düşünüşün başta gelen erdemleri dürüstlükle yürekliliktir; herkesin kendine yaraşır bir zekâsı vardır; alıklık pusu kurarak dikkatle yolumuzu bekler, biz de öfke, hayranlık, korku ya da kendimize güvensizlik yüzünden onun tuzağına düşeriz; yakından bakılırsa, en basit sorunların en güç sorunlar olduğu görülür, ama düzenle, dirençle yanaşılırsa en çetin sorunlar bile basitleşir; özgürlük insanoğlunun ilk erdemidir.’

1914’de Alain orduya katılmak istedi. Subay olmayı kabul etmedi, savaş boyunca orduda ağır topçu eri olarak bulundu. Bu çetin yaşam üstüne de iki güzel kitap yazdı:Savaş Tanrısı Mars Yahut Yargılanan Savaş (1921) ve Savaş Anıları (1937). Ayrıca, savaşta zorunlu dinlenme zamanlarında ‘Güzel Sanatlar Sistemi ile Ruh ve Tutkular Üstüne Seksen Bir Bölüm’ adlı eserini düzenledi.

‘Tanrılar’ kitabı Alain’in dinlere ilişkin düşüncelerini ifade eder. Onlarda kendisine hiçbir şey istemeyen evrene insanoğlunun bağladığı tutkuların, korkuların, umutların yansımasını görür. Alain’in metafiziğini sergilediği Deniz Kıyısında Konuşmalar eserlerinin en çetini ve en derinidir. Düşünceler’de ise Eflatun’u, Descartes’i, Hegel’i inceler, fakat onları özetleyerek değil, üzerlerinde düşünerek. ‘En iyi filozoflarların söylemeyi istedikleri şeyi bulmak, yani onu yeniden keşfetmek’ olduğunu söyler.

Alain felsefeyi insanın öteki düşüncelerinden, din ya da sanattan ayrı bir disiplin saymak istemez. O, her zaman romancıların büyük okuru ve edebiyatın iyi bir eleştirmeni olmuştur. Edebiyat Söyleşileri’ni Stendhal, Dickens’i okurken ve Balzac’la bütünlemiştir. Alain’i özel kılan en önemli etken, durmadan ele aldığı ve çok iyi tanıdığı az sayıda eserin sürekli okuru olduğu ve yalnızca birkaç büyük zekâyla yol arkadaşlığı yapmasıdır.

Geçmiş ustalardan Claudel ve Valery’ye büyük önem vermiştir. Şiire önem vermiş ve şiirler yazmışsa da kendisini düzyazı ile ifade etmiştir. Çünkü düzyazının daha ciddi olup düşüncelerin şarkılarını söylemeyi engellediğini belirtmiştir.

Alain aynı zamanda bir ahlakçıdır. Gönül Serüvenleri’nde tutkuların çözümlenmesini yapmış; aşk, istek, cimrilik konusunda La Rochefoucauld ve La Bruyere’in, hatta Stendhal’in yazdıklarını geride bırakmıştır.

Yaşamı boyunca resmi övüncelerden uzak durmuş, madalyaları, unvanları, hatta Sorbonne’un kürsülerinireddetmiştir. Romatizma hastalığı kendisine yürüme ve günlük yaşamına sürdürme güçlüğü verse de zihnini hep dinç ve diri tutmuş, ziyaretçilerin yanında seksen yaşındaki haliyle bile onlardan daha genç kalmayı başarmıştır. Ölümünden üç hafta önce kendisine bir saygı armağanı sunulmuş: Ulusal Edebiyat Ödülü ilk kez Alain’e verilmiştir. Eserlerinden hoş bir müzik tınısı tadında birkaç seçme sunalım;

‘Müzik sesi bir bağrıştır, ama yönetilmiş bir bağırış. Roman bir tutkudur, ama düzenlenmiş bir tutku.’

‘İnsan görülmek ya da işitilmek istenen şeyi kendisi gerçekleştirerek sanatçı olur.’

‘Coşkuya eklenen şeylerin direnmesi eseri doğurur. Soyut düşünce, tezli roman düşüncesi yalnızca endüstriyel edebiyat üretimi yaratır.’

‘Katıksız estetik duygu yoktur. Aşk, istek, cimrilik vb. tutkularımız ancak arıtılarak estetik olurlar.’

‘Güzelliği yapan şey, uyumdan, şarkıdan, uyaktan, doğan beklenmedik şeydir. Bütün sanatlarda güzeli doğuran tasarı değil yapımdır. Şair ancak ölçüye uygun sözcükler ararken anlatım mutluluğu duya ve düşüncesini ortaya çıkarır. Büyük şair, uzun şiirin ciddi kurallarını çiğneyip atlamaz. İnsan gerçeğini insandaki uyumla gösterme: İşte şiirden çıkarılacak ders budur.

‘Dünyada en çabuk yaşlanan şey; yeniliktir.’

‘Sanatçılarımızın yeni ve duyulmadık şeyler bulmak amacıyla kıvrandıklarını gördükçe, gülmekten kendimi alamıyorum.’

Hatice İslamoğlu Erdem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder