6 Ocak 2015 Salı

EMEL İRTEM’İN “SANA SEVİYEM”İ

Emel İrtem’in (1969) “sana seviyem” (İkaros Yay.) adlı şiir kitabı, daha ziyade hedonist şiir örnekleri görmek isteyenlerce okunması gereken bir bütünlük. Bu sıklıkta beden güzellemesi içeren bir kitapla son yıllarda pek karşılaşmamıştım, maddeye tapınmış bir şiir kişisi var bu kitapta, ne diyor Emel İrtem: “Bedenim vardı bir vakit/Benim kutsal tapınağım”. Nurduran Duman ya da Gonca Özmen’in şiirlerinde de hedonist ifadelerle karşılaşırız, fakat onlar yine çoğunlukla imgelerin arkasından, dilde az çok bir estetik tat bırakarak konuşuyorlardı. Emel Güz ise neredeyse Nihilist diyeceğim bir tavırla poetik kaygılardan sıyrılıp ahlaki değerlere savaş açmış durumda: “Hiç de hayata ait değil kahkaha/Annem demişti mukayyet ol ağzına/Çok gülme çok konuşma çok görünme/Yoksa seni vereğen sanırlar a kızım/İnsana önce hayâ lazım../İşte böyle dedi de ben kızdım/Ne alaka diye” (s.12) Onda ölüm korkusu bile (“Öleceğiz/Bir geminin yelkenini indirmeden/Doya doya bir sevgilinin ağzını içmeden”), coğrafi durumlar bile (“Ayıp değil, kabahat değil mutlaka/Antarktika da bir gece altı ay sevişeceğiz..”) cinselliğin penceresinden değerlendiriliyor. Eleştiri normlarını bırakıp Ülkü Tamer’in şiirleri için hakimleri iş başına çağıran Mehmet Kaplan’ın duruma düşmek istemiyorum, cinselliğin hayatın bir parçası olup şiirde işlenebilir bir alan olduğunu kabul ediyorum fakat sanatın tek bir alana sıkıştırılmasına da itiraz ediyor, buradan kalıcı eserler çıkarılamayacağını düşünüyorum. Toplumun ahlaki değerleriyle de kavga edilebilir şüphesiz, edebiyat tarihinde bunun sayısız örneği var; ancak neyi işlersek işleyelim büyük perspektiften işleyelim, derim. Emel İrtem, Ece Ayhan’dan çok daha açık yazmasına rağmen temalarından ve “Cehennet” (s.23), “Karaşın Güzel” gibi şiir başlıklarından da çıkarabileceğimiz gibi onun izinde ilerliyor. “Benim gözlerim kuyu, her gören içine düşer” (s.24) ve “(…) göğsümü yarıp içindeki acıyı göstereceğim.” gibi tek tük güzel mısraları da var Emel İrtem’in. Bununla beraber, birçok kıymetli şairimiz Türkçenin sınırları dışına çıkamamışken onun biyografisinden öğrendiğimize göre İngilizce, Arapça, Arnavutça ve Bulgarcaya çevrilmiş olması sizce de tartışılması gereken bir durum değil midir? 


Aykut Nasip Kelebek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder