7 Haziran 2015 Pazar

Tuğrul Tanyol: "Türkiye’nin ciddi bir entelektüel temizliğe gereksinimi var..."

Türkiye’nin ciddi bir entelektüel temizliğe gereksinimi var. Bir ülkeyi ve halkını ileri götüren güç siyasetçilerinden çok entelektüel birikimidir.

Fransız devriminden, Rus devrimine, oradan Tanzimat’a ve Cumhuriyetimize uzanan çizgide hep entelektüeller yol gösterici oldu, zaman zaman siyasete girdi.

Küresel çağda yeni bir gerçeklik ortaya çıktı, Türkiye de onun bir parçası. Düşünen insanlar ortadan çekildi, yerini yarı gazeteci, yarı medya üyesi, yarı cahil bir kitle aldı.

Sayıca artan TV kanallarındaki katlanan yorumcu sayısı bazen aldatıcı olabilir, çünkü çoğunluk bu insanları konularının uzmanı ya da entelektüel olarak algılayabilir.

Ülkemizde Şinasi ve Namık Kemal geleneğiyle başlayan gazeteci tipi, edebiyatçı/şair kimliği ile kol kola yürüdü. Cumhuriyet döneminde de bu böyle sürdü.

YENİ BİR GAZETECİ TİPLEMESİ

Oysa çığ gibi artan üniversite sayısı yeni bir gazeteci tiplemesiyle karşı karşıya bıraktı bizi. Kimse ülkenin bu kadar çok iletişimciye gereksinimi olup olmadığını sorgulamadı. Ne okuduğu kuşkulu, kitap adları ve yazarları dışında fazla bilgisi olmadığı her günkü yazı ve yorumlarından kolayca anlaşılabilecek bu yeni insan tipi yaklaşık 20 yıldır kamuoyu oluşturma görevini üstlenmiş durumda.

Ciddi gazetecilik günlerinde görüşleri pek ciddiye alınmayan, yazılarındaki ve konuşmasındaki dili Türkçe hatalarıyla dolu bir Mehmet Ali Birand bu yeni kuşağın öncüsü oldu. Ve felaket böyle başladı.

AKP iktidarı döneminde en az ağabeyleri kadar cahil bir medya ekibi tüm TV kanallarını sardı. Benzer konular konuşuldu ve tartışıldı. Bir konuda uzman gerekiyorsa bir başka kanaldaki benzerlerini konuşturdular.

Bize, entelektüelin ‘muhalif’ kimliğini yok sayan bir ‘sahte’entelektüel sundular. Medyanın görevinin iktidarları eleştirmek olduğunu unutup yürütmeyle ilişkisi olmayan muhalefeti topa tuttular ve halkta, muhalefet ile ilgili, ‘Bu adamlardan bir halt olmaz’ duygusunun yerleşmesini sağladılar. Bu duyguyu sağlamlaştıracak uzman ‘öğretim üyeleri’ni ve nedense hep aynılarını ekrana çıkartıp muhalefetin nasıl işlevsiz ve iktidarın ne kadar mükemmel işler yaptığını topluma yerleştirdiler.

Eskiden hiç satan gazetelerinde lügat parçalayan ‘İslami’ gazeteci tipini merkez medyada zorladılar, onlarla görüş birliği içine girdiler (işçi sorunları, büyüyen yoksulluk, Kürt, Alevi, kadına şiddet, vs..gibi sorunlar dururken) özgürlüğü iktidarın diline, yani örtünmeye indirgediler ve bunu yapmayı da sürdürmedeler.

Daha da ilginci, Türkiye’ye yakından bakmak isteyen başta ABD ve AB olmak üzere tüm yabancılar da kendilerine gösterilen yalnızca bu olduğu için, bu kişilerden görüş almaya, onları ülkelerine, toplantılarına davet etmeye başladılar.

AKP’nin 13 yıllık iktidarı boyunca ekrandan yansıyan görüşler Batı başkentlerinde de çınladı. Ortak ses Türkiye’nin ilerlediği, demokratikleştiği, askeri vesayeti bitirdiği ve patlama yaptığıydı. Bunun pek de böyle olmadığını söylemeye çalışan kesim, entelektüeller, edebiyatçı, şair ve diğer sanatçılar duymazdan gelindi, kendilerine görüşlerini yansıtacakları ortam sunulmadı, hatta kapatıldı.

Her şey Gezi eylemiyle değişti. Bir süre ne yapacağını şaşıran medya ve Batı başkentleri, muktedirin yerinden kıpırdamadığını görünce eski alışkanlıklarına dönmek istedi. Ne yazık ki hala da dönmek istiyorlar.

Seçim tartışmalarının yaşandığı şu günlerde bu kireçlenmiş kafa hala, AKP iktidarını sürdüremezse nasıl bir koalisyon seçeneğinin mümkün olabileceğini anlamaya çalışıyor. Muhalefet mensuplarına ‘Onunla koalisyon kuracak mısın, peki o olmaz ise ötekiyle?’ diye sormayı sürdürüyor. AKP ile o denli kafaları karışmış ki AKP’siz bir dünyayı hayal bile edemiyorlar.

Ahmet Hakan ve benzerlerine şunu anımsatmakta yarar var. Koalisyon kurulamıyorsa ille de erken seçime gidilmez. AKP karpuz gibi ortadan ikiye bölünür. Ayrılanların kuracağı bir merkez sağ parti CHP-HDP, ya da CHP-MHP ile koalisyona gider.

Milletvekili olabilmek için servet harcamış adamların bir daha aday ya da vekil olabilecekleri kuşkulu bir seçeneğe parmak kaldırmalarının mümkün olamayabileceğinin örnekleri hala yakın tarihimizde duruyor.

Bu olur mu? Onu bilemem, ama düşünmeyi unutmuş sahte entelektüelin bunu da hesaba katması gerekir.


Tuğrul Tanyol
(diken.com.tr)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder