7 Temmuz 2015 Salı

BULUTLAR GÖKYÜZÜNDE KİTABI HAKKINDA - FATİH BALCIOĞLU

Şerif Fatih'in yeni şiir kitabı "Bulutlar Gökyüzünde", Mühür Kitaplığından çıktı. Şimdilerde de yakındığımız problemlerin başında gelen günümüz şairlerinin birbirlerine benzemesi konusunda, eskilerden bir örnek vererek başlamak istiyorum. Varlık Dergisi'nin 1983 Mart sayısında Tomris Uyar'ın yönettiği bir açıkoturum yayımlanır. Bu açıkoturumda İkinci Yeni'nin önde gelen üç şairi: Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Edip Cansever vardır. Edip Cansever, konuşmanın bir bölümünde şöyle diyor: "Tabii iyi şiir yazan tek tek şairler var bugün. Tümel açıdan konuşmak olmaz. Ne var ki günümüz şairleri -istersen gençler diyelim- şiirin huyunu ve soyunu pek iyi bilmiyorlar. Soyunu bilmiyorlar, çünkü Cemal'in yazılarında değindiği gibi hep en son istasyondan atlıyorlar trene. Daha önceki kuşakları, bir önceki kuşağın yaptığını değerlendirmeden, en son atılımın arkasından gidiyorlar." Burada karşımıza iki temel sorun çıkıyor: birincisi; günümüz şairlerinin en son istasyondan trene atlamaları, ikincisi; bir önceki kuşağı değerlendirmemek -öteki anlamıyla kendi kültüründen bir çıkış noktası bulamamak. Tema açısından en son istasyondan trene atlayanlar kağıt çöplüğünde yok olduklarından, ben birinci sorunu dil açısından ele almak istiyorum. Sıkça karşımıza çıkan Cemal Süreya'nın "Folklor Şiire Düşman" yazısının ilk cümlesindeki gibi çağdaş şiir geldi kelimeye dayandı. Ama nasıl bir kelimeye? Donmamış, çokyönlü ve çağrışım alanı geniş olan kelimeye. Bu noktada aklıma Bâki Ayhan T.'nin Soylu Yenilikçi Şiir Bildirisi geliyor. Baki Ayhan T.’nin  “Soylu Yenilikçi Şiir Bildirisi”nde şöyle bir bölüm vardır:  "Yakın ve çok yakın geçmişteki Türk şiirinde karşılaşılan ‘nasır, cenin, kıç, darbuka, siğil, puşt, gübre, dingil, dışkı, irin, patlıcan, ağabeyler, helâ, balgam…” gibi kapsamlı çağrışıma kapalı, anlam bakımından sığlıktan kurtulamayan, soyluluktan uzak sözcükler Soylu Yenilikçi Şiir’de yer almamaktadır." Kitap değerlendirmesine tam bu noktada başlamak istiyorum. Bulutlar Gökyüzünde çağrışıma kapalı kelimeleri yok saymış. Bu önemli bir nokta. Çünkü tekyönlü kelimelerin kullanılması son yıllarda neredeyse bir moda halini aldı. Büyük bir maharetmiş gibi sunulan bu durum içler acısı. İkinci sorun; daha önceki kuşakları değerlendirmemek. Bu konuya yazımın ilerleyen bölümlerinde değineceğim.
Kitap değerlendirilirken genelde kitap kapakları gözden kaçar -ya da yazar, kitap kapağı kötü olduğundan değinmek bile istemez- Bu kitabın kapağını pas geçersem kendimi haksızlık yapmış gibi hissedeceğim. Kitabın kapağında gökteki bulutlara merdiven dayamış biri var, elindeki boyayla yeni bulutlar boyuyor. Çoklu okumaya müsait bir tablo ve oldukça sade bir renk: mavi. Şiir kitaplarının sadeliğinden yanayım. Bulutlar Gökyüzünde'nin kapağı içinde başarılı olmuş diyebilirim. Kitabın içine baktığımızda, üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm "Sen Kimsin", ikinci bölüm "Dide'nin Kutusu", üçüncü bölüm "Yol Geçen Canı" adını taşıyor. İlk bölüm kadın psikolojisi üzerinde dururken, ikinci bölüm aşık olunan bir kadına yazılmış şiirleri, üçüncü bölüm ise şairin kendine ağıdını barındırıyor. Tüm bölümlerde baskın bir kadın temasını görüyoruz. Şerif Fatih'in kitapta yer alan biyograsine de baktığımızda insan psikolojisine merakından dolayı beden dili, temel ve genel insan psikolojisi, etkili iletişim, kadın psikolojisi ve centilmenlik eğitimleri aldığını görüyoruz. Kadınlar Her Şeysiz şiirinde kadın-erkek psikolojisinin temel farklılıklarını hissettiren dizelere denk geliyoruz: "Kaçımız böyle karanlığın köşe başında / gölgesi dul her şeysiz bir kadını / akvaryumda  köpekbalığı ya da / okyanus dibinde dağ kökü gibi / bekledik, gözlerimiz dumanlara sarılı." (syf.23)
Kitapta kadının baskın bir tema olduğundan bahsetmiştim. Bu kitapta kadın; terk edilmişliğin, sahip olunma arzusunun, özlemin ve isyanın somutlaştırılmış halidir. O Kadınlar adlı şiirde karşımıza güç sahibi, sahip olunan değil sahip olan kadın imgesi karşımıza çıkıyor: "O kadınlar / bir dağa karşı alınan yenilgi / ateşi çalmaya karşı ceza / benim dediğiniz her şeyin sahibi / ilki, kalbi kesilen hain ruhuyla / bakire bir balçığa sığınan / diğerleri kötünün sahibi " (syf.24) Erkek gibi düşünen bir toplum yapısına sahibiz, dolayısıyla her gün kadın cinayetleri, dayak ve tecavüz olayları gün geçtikçe artmakta. Bir de buna kadın'a bayan denilmesi ekleniyor ki yadırgamamak elde değil. Filmlerde her gün bize enjekte edilen çocuk doğuran, temizlik yapan kadın figürünün olduğu bir toplumda, kuşkusuz "Kadın" daha detaylı incelenmesi gereken bir konu. Bu kitap, kadına nasıl yaklaşılması gerektiğinin yanında, bize psikolojisi ve olaylara bakışı açısından da bilgi veriyor. Sevgiliyi mücadeleye davet eden Nazım Hikmet, Ahmet Arif gibi şairlerin olduğunu biliyoruz. Bulutlar Gökyüzünde kitabında mücadelenin asıl sahipleri kadınlar. Erkek ise davet edilen konumda.  Bu durum çokça karşılaştığımız bir durum değil, bu özelliğiyle diğer kitaplarla arasına kalın ve kaliteli bir sınır çiziyor. İlk bölümün de ismini taşıyan, kitabın ilk şiiri "Sen Kimsin" ile devam edelim. Şiir şöyle başlıyor: "Beyler ve kadınlar! / Çiçeğini kopardığımız geceye ve / Bütün kitaplardan kovulan o şaire andolsun ki: / Ölüm göğsümüzde bir kuştur artık " Bu örnekte de görüldüğü üzere kutsal kitapların taşıdığı retorik üslup kitabın tamamına sindirilmiş. Modern şiirin retoriği gerçeklerden kaynaklanan, imgelerle şiir diline taşınan, yapı kuran retoriktir. Dolayısıyla basmakalıp retorikler, parlak sözler ve hipogramlar şiir oluşu engelleyen öğelerdir. Bunlardan itinayla kaçınılması yapıtı başarılı kılıyor.
Kitapta en belirgin özelliklerden biri olarak Metinlerarasılık gözümüze çarpıyor. Bu konuda kapsamlı bir çalışma yapan Kubilay Aktulum’a göre, metinlerarasılık (intertextuality) bir yeniden yazma işlemidir. Bir yazar bir başka metni kendi metninin bağlamında yeniden oluşturur. Bu dönüşüm alıntı, anıştırma, öykünme-pastiş, parodi, alaycı dönüştürüm, tarzında açık ya da kapalı göndermeler vasıtasıyla gerçekleşir. (Aktulum,2000) Bir nevi ikinci sorunumuzun cevabı -önceki kuşakları değerlendirmemek- burada karşımıza çıkıyor. Kurumuş Ağaçlar Ormanı şiiri Turgut Uyar'dan bir alıntıyla başlıyor: Mutsuzluktan söz etmeliyiz / Sadece mutsuzluktan / Siz mükemmel mutsuzluğunuzdan geyikli geceye gidersiniz. (syf.28) İki Yıl şiirinde Karacaoğlan dörtlüğüne yer verilmiş. Dinler tarihine de anıştırmalarla dokunuşlar var. Son Arzu şiirinde Hz.İsa'ya, Arayış şiirinde Hz.Yunus'a, Yol Geçen Canı şiirinde Nuh peygambere  göndermeleri açıkça görüyoruz. Yine Kurumuş Ağaçlar Ormanı şiirinde "Bir Zerdüşt'ün bıyıklarıyla kuruttuğu ağacı" dizeleriyle alaycı dönüştürüm'ün izlerine rastlarız. Kitabın içinde buna benzer bir sürü örnek bulabiliriz. Burada asıl sorulması gereken soru şudur: Şerif Fatih, alıntı, anıştırma ya da alaycı dönüştürüm yoluyla yaptığı göndermeleri dönüştürebilmiş mi? Buna gönül rahatlığıyla "dönüştürebilmiş" diyebiliriz. Çünkü şiirlerin kendi organik bütünlüğü içinde bakıldığında hiçbir gönderme, dekor olarak kullanılmamış. Aksine bütünün içindeki organizmanın bileşenlerinden biri olmuştur.
Bulutlar Gökyüzünde, öyküleyici (narrative) söyleyişten oluşmuş diyebiliriz. Öyküleyici anlatımda genellikle eylem cümleleri kullanılır. Okur, kendisini olaya tanık olmuş ya da olayı yaşamış gibi hisseder. Yazar, merak ve inandırıcılık ögelerini kullanarak bunu yapar. Bu anlatım biçiminde hareket ögeleri ağır basmaktadır. Şerif Fatih, öyküleyici anlatımı kullanırken hareket ögelerinin yerini durgun ve imge çağrışımı yüksek kelimelere bırakmış: Eylül, Sonbahar, Mavi gibi. Öyle ki şiirine isim verecek kadar güvenmiş: Sonbahar Rengi (syf. 64), Hangi Eylül (syf.65). Bunlara ek olarak pek çok yerde Mavi kelimesinin değişik anlamlardaki kullanımı göze çarpıyor: ...Mavi bir kadının günahkar ipliğiyle (syf.84), Mavi buluşmalarımız gelir aklıma (syf.77) Bulutlar Gökyüzünde'de ironi önemli yer tutuyor. Öyküleyici anlatımın ve metinlerarasılığın ironiyle güçlendirilmesi çok önemli. Başarıyla oluşturulmuş ironi yemekteki tadı yansıtıyor. İroninin kötü kullanıldığı bazı yazılar, kendisine sokak yazılarında bile denk geleceğimiz bir hava oluşturur. Şerif Fatih'in ironiyi başarıyla kullanması, şairlik serüveninin her evresinde hanesine bir artı olarak dönecektir. İroni şiirindeki dizeleriyle örneklendirelim: "Ağzında umudu mırıldanıp / Tanrıyı kandıran / Bir filozof gibi boşluğu tutan / Sevginize / Hayranım" (syf.27)
Kitabın üçüncü bölümünü tek başına oluşturan "Yol Geçen Canı" adlı şiire değişik bir açıdan bakalım: Hilmi Yavuz Şiir Dili ve Rüya Dili başlıklı yazısında şiir diliyle, Freud'un deyişiyle 'gündelik hayatın psikopatolojisi'nin dili arasındaki ilişkiye farklı bir bağlamda değinir. Şöyle diyor: ...Bir varsayım olarak önesürmek istediğim şey, şiiri yazdıran ilk sözcüğün, ilk söz öbeğinin ya da ilk imgenin, tıpkı, meselâ, bir dil sürçmesi gibi, şairin farkında olmadığı, baskılanmış bilinçdışı bir arzuya ya da deneyime gönderme yapan bir parapraksis olduğu. Yol Geçen Canı, beş bölümden oluşan bir şiir. Bölümlerin ilk cümlelerini ele alalım: Güneşimi ellerimle gömdüm toprağa, Yalnızlığın aynada gördüğü benim, Yine de kaçmalıyım büyük sevgilerden, Benim denizimin dibi suyun üstündedir, Bu benim adımlarımda saklı değil. Bu cümlelerdeki birbirine yakın ortak temaları görebiliriz: kaçış, yalnızlık, terk edilmişlik. Ben bunların Hilmi Yavuz'un yazısında öne sürdüğü şairin farkında olmadığı, deneyime gönderme yapan parapraksisler olduğu kanısındayım. Bölümlerin içindeki akışın bir süre sonra baştaki cümleye döndüğünü ve bu cümleyi tamamladığını gördüm. Siz, bir şeyler düşünseniz de bazen beyninizin kendi fikri vardır. Şerif Fatih, gayet yerinde bir hamleyle akışa müdahale etmemiş, yer yer tekrarlarla temayı akıcı kılmıştır.
Bulutlar Gökyüzünde'nin başarılı bir kitap olduğunu söyleyebiliriz. Bütünlüklü bir kitap olmasının yanında söyleyecek şeyleri var. Kullanılan kelimeler titizlikle seçilmiş, hiçbir kelime havada bırakılmamış, altları doldurulmuştur. Gerek imgeler, gerekse alıntılar yerli yerinde kullanılmış. Kartlar dağıtıldıktan sonra önemli olan eldeki kartları yönetebilmektir. Mevcut dilimizdeki kelimelerle senfoni kurmayı başarabilmiş Şerif Fatih. Nice 9.senfonilere!

Fatih Balcıoğlu

Mühür Dergisi'nin Temmuz-Ağustos 2015 sayısından alıntıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder