10 Şubat 2015 Salı

Hotel Rwanda Filmi Üzerine

I. Ön Bilgi: Ruanda Gerçekleri 

-     Raunda 1890'da Almanya himayesine geçti. 
-     Birinci dünya Savaşı sonunda ülke yönetimi Belçika hükümetine devredildi. 
-     Belçika, ülke halkını yüz şekillerine ve sahip oldukları hayvan sayısına göre Tutsi ve Hutu olmak üzere iki kabileye böldü. 
-     Ruanda vatandaşı olan herkese kabilesine göre kimlik kartı verilmeye başlandı. 
-     Belçika ülke yönetimini daha zengin ama azınlık (nüfusun %9 u) olan Tutsiler ile birlikte sürdürdü. Hutu Kabilesi mensuplarına devlet memurluğu ve yüksek öğrenim yasaklandı. 
-     1959 yılında çıkan ilk Hutu ayaklanması sonucunda Tutsi Hükümeti Devrilerek yerine Hutu hükümeti kuruldu. Tutsiler mülteci olarak komşu ülkelere sığındı. 
-     Hutu hükümeti ilk icraat olarak Tutsiler'in vatandaşlık haklarını nüfus oranlarına göre kısıtlamaya başladı. 80'lerin sonunda sürgünde yaşayan Tutsiler'in sayısı 500 bin civarına geldi. Tutsiler organize olarak 1990'da “Ruanda Yurtsever Birliği” adı altında Hutu hükümetine karşı silahlı mücadele başlattı. 
-     İç savaş 1992 yılında imzalanan ateşkesle sona ermesine rağmen ülkedeki “Interahamwe” adı altında Hutu silahlı milisleri Tutsiler'e karşı yıldırma ve baskı politikası sürdürmeye devam etti. 
-     5 Nisan 1994 gecesi Hutu Devlet Radyosu “Yarın çok şey değişecek” anonsu yaptı. 
-     Ertesi gün Hutu devlet başkanı'nın uçağı başkent Kiyali'ye inerken düşürüldü. 
-     Aynı gün soykırım başladı. Üç ay içerisinde yaklaşık 800 bin ile 1 milyon arası Tutsi öldürüldü. 
-     11 Nisan günü tüm beyazlar ülkeden çıkarıldı. BM'de yabancıların iş yerlerini korumakla görevlendirildi. 
-     Araştırmacı gazeteci Linda Melvern, “İhanete Uğrayanlar” kitabını yazdı. Londra'da küçük bir yayıncı kitabı bastı. 
-     Rwanda'daki BM gücünün generali Romeo Dallaire, “Şeytanla El Sıkışmak” kitabını yazdı. Dallaire, Amerikan ordusundan gönderilen Kanadalı bir askerdir. 

II. 

Güç, üstünlüğün ifadesi olmasının yanında kültürel ve siyasi gelişmelere yön verilmesiyle kendini hissettirir. Gücü temsil edenlerin yaşattıkları ya da yaşananlara karşı duruşları genelde olayların yaşadığı dönem içinde olayların gündeme gelmemesi ve gelişmelere duyarsız dururlar. Olaylar gündem olsa da gelişmelere yön vererek durumu lehlerine çevirirler. Kitlelerin ilgisizliği ve bilgisizliğinden yararlanılarak ellerindeki araçlarla zihinleri kontrol altına alırlar. Kitlelerin olaylara nasıl yaklaşması, olaylar karşısında neler hissetmesi gerektiğini sinema yoluyla empoze ederler. Bu durumun sadece zihinlerin kontrol edilmesi olmadığının kanıtı, seyircilerin yaşanan acılara, katliamlara duyarsız kalışlarıdır. 
Beyazperde, kitlelere ulaşmanın en kolay yollarından biri. Beyazperde'nin karşısında koltuğuna yayılan seyirci genelde pasiftir. Zihnini ve duyguları ekrandaki karelere teslim etmiştir. Karelerdeki her şey seyircinin kendisine düşenleri alması yönüyle hareket eder. Meraklı seyirci, beyazperde gördüklerini ölçü alarak, haklı-haksız, doğru-yanlış tartışmasına girer. Ve kararını gördüklerine göre verir. Olayların etkisinde kalan seyircinin duygusal etkileşimi sinemanın çıkış merdivenlerini adımlarken geçici olarak yaşadığı duygusal anlardır. Kapıdan çıktıktan sonra kalabalığı karışmasıyla duygusallık biter. Hele seyrettikleri on yıl önce yaşananlarsa, seyirciden tepki beklemek daha da zorlaşıyor. Çünkü bugün insanların öldürülmesine, işkence edilmesine, hor görülmesine, sömürülmesine sesini çıkarmayan, tepki göstermeyen, sessiz kalanların on yıl önce yapılan bir soykırıma duyarlı olmasını beklemek hayalden başka bir şey değildir. 
Bütün bunları on yıl önce 1994'te Rwanda'da meydana gelen ve bir milyona yakın insanın ölümüyle sonuçlanan, Don Cheadle'ye “En İyi Erkek Oyuncu” dalında Oscar ödülü kazandıran, yönetmeni politik senaryolar ve yapımlarla tanınan Terry George'nin “Hotel Rwanda” filmi için söyledim. 
Filmin konusu Şöyle: “1994 yılında Rwanda'nın Hutu cumhurbaşkanı Juvenal Habyarimana'nın uçağının Kigali Havaalanı üzerindeyken düşürülmesi üzerine Hutular'ın, Tutsiler'i öldürmeye başlıyorlar. Bu sırada Rwanda'nın başkenti Kigali'de sahibi Belçikalı olana dört yıldızlı Hotel Des Mille Collines'in işletmekte olan Hutu Paul Rusesabagina, Tutsi asıllı eşi Tatiana ve çocuklarının aralarında bulunduğu bin 268 Tutsiyi otelinde saklayarak, Hutu militanlarının eline geçmelerine engel olur. Bu esnada Paul'un rüşvet verdiği, hotelinde misafir ettiği politikacılar, iş adamları, askerler, gazeteciler olayları görmezden gelerek, yarım etmezler.” 
Film, yaşanmış tarihi bir olaydan uyarlamıştır. Tarih filmi yapmak zordur. O günleri objektif ve doğru yansıtmak adına. Ayrıca tarih filmlerinin konuları genelde sıradan ve basit olurlar. İzleyici için cazibeli hale getirmek zordur. İzleyici macera, aşk, gizem, aksiyon ve teknolojinin nimetlerini görmek ister. Ama tarihi filmlerde bu yoktur. Daha çok didaktik ön plana çıkar. Dolaysıyla böyle filmler seyirci tarafından pek ilgi görmez. Bir de seyirci gerçeklerle yüzleşmekten hoşlanmaz. Belki özlem ve ayrılık acısıyla yanıp, tutuşan sevgililerin haline üzülür ve bütün ilgini verir, ama masum insanların evlerinden çıkarılmasına, çocuk-kadın demeden katledilen mazlumların haline aynı dikkat ve ilgiyle yaklaşmaz. Bundan olsa gerek Hotel Rwanda sinema salonlarında istenen ilgiyi görmedi. Katliamın yaşandığı 1994 yılında kamuoyunun ve medyanın oralı olmaması gibi. 
Medeniyet, özgürlük, demokrasi ve insan hakları diye ortalığı birbirine karıştıranların bir milyon insanın katledilmesine göz yumması gibi. Bu ister çaresizlik ister tepedekilerin müdahaleye izin vermemesi olsun yakın tarihte bir insanlık ayıbının yaşandığı gerçeği karşımızda duruyor. 
Afrika'nın kimliksizleştirildiğinin en güzel örneğidir Hotel Rwanda. Çünkü iki etnik grup aynı geleneklere sahip, aynı dili konuşuyor, ortak tarih – kültür ve geçmişe sahip, yüzyıllardır aynı okullara gittiler, aynı işlerde çalıştılar, birbirilerine bitişik evlerde yaşadılar. Buna rağmen nasıl oluyor da bu insanlar birbirlerine karşı kin ve nefret doluyorlar. Gözlerini kırpmadan birbirlerinin boğazını kesiyorlar. Bu manzara Avrupa ve Amerika Bölgeleri dışında birçok coğrafi bölgede yaşanıyor. Halbuki Amerika sayısız etnik yapıdan oluşuyor. Beyazlar ya da Avrupalılar girdikleri her yerin halklarını birbirine düşürüyor. Olaylar başladıktan ve bitene kadar seyrediyor. İnsanların birbirilerini öldürüp, güçsüz kalmaları sağlanıyor. Sonra ise bir şey yapamadıkları için özür diliyorlar. 
Beyazlar her zaman kendilerini garantiye alıyorlar. Rwanda'daki olaylar başladığında beyazlar ülke dışına çıkarılıyor. Beyazların iş yerleri BM tarafından korumaya alınıyor. Diğerlerine ne olduğu umurlarında değil. Beyazlara güvenen Paul'un hayal kırıklığını ve gerçekleri göremediğini olayların gelişmesiyle yüzündeki acı ifadelerden anlıyoruz. Paul için yaşananlar beyazların gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır. Çünkü zor ve kötü durumlar insan gerçeğini ele verir. Yoksa içki masalarında eğlenmek, geyik yapmak gerçekleri ortaya çıkarmaz. 
Rwanda'da yaşananlar beyazların gerçeğini değişmediğini ortaya çıkmasının belgesidir. Ancak bunu beyazperdeye uyarlayanlarda, sahip çıkanlarda beyazlar. Ve insanların bakış açısı da, yaşam biçimleri değişmiyor. Makyajın gerçek çehreyi ortadan kaldıramadığı gibi okuduklarımızda, seyrettiklerimizde yapay boyalardan ibaret. Gidin seyredin ama yüzlerin boyadan kaybolmasına müsaade etmeyin. 

Osman Tatlı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder