27 Şubat 2015 Cuma

Eşref Yener Baykuşta Yangın Tekrarı Kitabı Hakkında


''Baykuşta Yangın Tekrarı'', Eşref Yener'in ilk kitabı. 2013 Cemal Süreya Şiir Ödüllerinde dosya dalında özendirme ödülüne ''değer bulundu.'' Aklıma ünlü basketbol efsanesi Dikembe Mutombo'nun bir sözü geldi: ''Eğer asansörle 8. kata çıktıysanız, asansörü tekrar giriş kata gönderin. Başka biri de yükseklere çıkmak isteyebilir.'' Sanırım Cemal Süreya Ödülleri ''asansörü'', kamuya açık bir alanda değil. Daha çok aynı aile bireylerinin kullandığı tapulu bir eşya gibi. Ödüller güzeldir. Şiiri bilmeyen okuyucu için kapakta yazılan ''Bu Güzel Kitap Haberin Ola Şiir Ödülü (!)'', okuyucunun cebinden 10 lira azalmasına, çantasında 20 cm yer kaplamasına ve hayatından 6-7 saat çalınmasına sebep olur. Yazarı için de o ödül, biyografisinin bir cümle şişmesi demektir, daha fazlası değil. Ödüllere çok fazla önem veren şiir değerlendirmecilerimiz (sadece bu kelime karşılıyor o kişileri) var.Belki kendileri de ödül ''aldıkları'' için olabilir, bilmiyorum. Ama bu işe artık bir son vermeleri lazım. Ya bu işi edebiyat konjonktürünü iyi bilen ve gelecek nesillere bir kitap değil, bir yazar bırakmak isteyen kişilere bıraksınlar ya da ödüller için boş yere masraf yapmasınlar. Ödüllere değer veren değerlendirmecilerimiz pişirip pişirip 1946 CHP Şiir Ödüllerini savunma olarak kullanmasınlar. Neymiş? Cahit Sıtkı birinci, Attilâ İlhan ikinci, Fazıl Hüsnü Dağlarca üçüncü olmuş. Tamam da, prestijli diye addedilen en az 3 ödül var. Her birini yirmi yıldan hesaplasak, 60 ödülde bir Cahit Sıtkı çıkarmak övünülecek şey mi utanılacak şey mi? Prestij katan ney? Uzun yıllardır sürdürülüyor olması mı, ödülün ismindeki yazar mı (bu savunulamayacak kadar kötü), ödülü daha önce kazanmış yazarların edebiyatımıza olan katkıları mı? Eğer ortada bir prestij katan bir durum olacaksa bu; ödülü daha önce kazanmış yazarların edebiyatımıza olan katkıları olmalı. Ancak böyle bir şey olmadığına göre ödül ve yazar ilişkisini daha sağlıklı bir biçimde ele almamız gerekiyor. Genç yazarların gelişimine katkısını sorgulamamız gerekir. Tabiki, bu durumu yazarlar özelinde değerlendirecekler olabilir. Ama böyle bir değerlendirme bizi doğru sonuca götürmeyecektir. ''Oldum'' dedirten her ödül, her durum, her övgü genç şairi ilerleten değil, duraksatan şey olacaktır. Sizi yazımın ikinci cümlesindeki ''değer bulundu'' -cümle olduğu gibi kitaptan alınmıştır- ve ödülü ''almak'' arasındaki uçurumu düşünmeye davet ediyorum.

Kitaba geri dönecek olursak; kelimelerden başlamak istiyorum. ''Yani'', ''şu demek ki'' anlamında bir kelime. Şiirde son derece rahatsız edici bir kelime. Bunun Türkçesi şu: ''Ben olayı anlatamadım, bir de bu cümleden anla anlayabilirsen (!)'' İşte kitaptan bir örnek: Kıyı kenar yaratıklardan olma gecede / O tekinsiz adamlar o tekinsiz elleriyle ararlar bir rahatlamayı / Bir rahatlamayı bir rahatlamayı / Oyuklarının biçimini yani ilkel ölümle.(syf.42)  Kıyıyla kenarın aynı anlamda olduğunu söylememe bilmem gerek var mı? Bu çok bariz bir hata. Eşref Yener'e şunu sormak istiyorum: Sizin şiirinizde ''sahi'' kelimesi sığınacak bir liman mı? Ne zaman şiirde kurgu bitiyor, alttan sahi kelimesiyle başlayan bir cümle duyguyu başlatıyor. Hep aynı kelime etrafında dönmek açık bırakılmış bir kombiyi andırıyor. İnsan bir süre sonra sıcaktan patlıyor. Şiir bir fotoğraf değildir. İkisi de ayrı birer disiplin. ''Baykuşta Yangın Tekrarı''ndaki çoğu şiir fotoğrafa giriyor, ancak çıkamıyor. Bu bana Servet-i Fünûn şiirini hatırlattı. ''... sen kıpırtısız gözlerle / sandalyenin bulanıklığı ve ağarmışlığından / iç içe geçmiş kent insanlarından bahsediyor / yuvarlak masaya hasretle bakıyordun...'' (syf. 64) Şiirin en önemli vasıflarından biri de basit göstermektir. Kelimelerle o kadar oynanmış ki -hatta bazı yerlerde kelime ithal edilmiş!- okuyucuyu rahatsız etmemesi mümkün değil. Şiirlerin kendi içinde bütünlükten yoksun olması kaçınılmaz son olmuş. Çünkü kelimeler ne ses frekansı vermeye müsait, ne düzen bozmaya ya da düzeni kurmaya müsait. İyi hayaller var -ya da ben öyle ümit ediyorum- ancak okuyucu bir hayale dalmışken o hayalin bir yerinde sözlüğe bakıyorsa hayal bir bütün oluşturamayacaktır. Rüyanın en güzel yerinde uyandırılmak gibi bir şey. Öyküleme tekniğiyle yazılmış birkaç şiir var. Bence kitabın da en iyi yanı burası. Eşref Yener'e tavsiyem bu tekniği daha sık kulanması. Gece Kadınları (syf. 44) Eşref Yener'in bu tekniği daha iyi yapacağının ispatı gibi.

Ödülün isim babası Cemal Süreya ile Eşref Yener arasındaki bir -belki de tek- benzerlik gözüme çarptı. Yazar için ne kadar artıdır, ne kadar eksidir, ne kadar kasıtlıdır, ne kadar tesadüftür bilmem. Cemal Süreya'nın Bir Çiçek adlı şiirinden: Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda... Bu da ''Baykuşta Yangın Tekrarı''ndan: esmer bir köy minibüsünde yolları izliyorum... (syf.21)

Fatih Balcıoğlu

Dil ve Edebiyat 2014 Şiir Yıllığından Alıntıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder