26 Kasım 2015 Perşembe

'Magıcal Realism' yani Büyülü Gerçeklik ve Dönüşüm, Yüzyıllık Yalnızlık ve Gölgesizler Üçlemesi


Büyülü Gerçeklik nedir? Ayten Özüm şu şekilde tanımlamış onu: Büyülü Gerçeklikte mantıksız ve inanılması güç olaylar, doğrulukları sorgulanmaksızın ve herhangi bir açıklamaya yer verilmeden tasvir edilir ve anlatılan öykünün bağlamında oldukları gibi kabul edilir. Büyülü Gerçekçi romanlarda dikkati çeken diğer unsur anlatıcının tutumunun ne gerçeklikten yana ne de olağanüstü olandan yana olmasıdır. Yani bizim anlayacağımız üzere yazarlar tarafsızdır. Onların durduğu noktadan yokluk da varlık kadar gerçektir ve büyü de gerçek kadar değerlidir. Marquez'in de tanımladığı üzere en acımasız şeyleri yalnızca gördükleri şeylermiş gibi anlatmaktır. Bir köşe yazısında Marquez'in bu yazım şeklini oluştururken Kafka'nin Dönüşüm adlı eserinden etkilenerek yazdığını öğrendim. Benim de bu noktada hemen aklıma Gölgesizler de altını çizdiğim kısım geldi. O satırları okuduğumda tıpkı Dönüşüm'deki gibi demiştim. İşte o satırlar: O anda kendi ağırlıyla ezilen yorgun bir böcekti sanki, hiç kıpırdamadığı halde, görünmeyen bacakları ve kollarıyla çaresizlik içinde tepinip duruyordu. Hareketlerinin hepsi masanın geresinde duran hareketsizliğindeydi.(sayfa : 99) Biraz da Büyülü Gerçekliğin özelliklerini sorgulamakta yarar var. Okuduğum bir çalışmada beş maddede tanımlanmış bu akım.
1) Eserdeki olağanüstü olaylar gerçek gibi algılanır. Ne yazar garip bulur olayları ne de karakterler. Mesela, siz de şaşırmamış mıydınız Dönüşüm'ü okurken? Adam bir sabah böceğe dönüşüyor ve evdeki herkes ilk başta ufak bir şaşkınlık yaşıyor ama daha belirgin olan eve para getiremeyecek olmasında dolayı kızgınlık. Hatta karakterin kendisi bile o kadar sakin ki sanki dünya da her gün bazı insanlar böcek olarak uyanıyor. Karakterlerden herhangi biri hatta patron dahi çıkıp demiyor ki insanın bir gecede değil bir asır da bile böceğe dönüştüğü görülmedi. Herşey normalmiş gibi yani olabilirmiş gibi işine dönüyor. Aile geçinmek için yollar arıyor. Ama kimse aynı evde bir böcekle yaşamaktan ya da uyumaktan ürpermiyor. Gerçi bir ara anne bayılıyor ama yine de gerçek bir korku havası yok evde.
2) Faris'in belirtiği üzere büyülü gerçekçi romanlar da gerçekçi romanlardaki gibi detaylı tasvirlere yer verilmesidir.
3) Gerçeküstü olayların birer mucize mi yoksa karakterlerin sanrısımı olduğunun ayırt edilememesidir. Her iki ihtimalde biz okurlar için çok güçlüdür.
4) Bu dünya ile ölülerin dünyasını, gerçekle kurmacayı birbirinden ayırmadan işlemesidir.
5) Sonuncu özellik büyülü gerçekçi eserlerin zamanı ve kimlik kavramlarını geleneksel anlamda kabul edilen biçimleri ile sorgulamalarıdır.
Ve asıl eserimiz Gölgesizlere geldiğimizde yararlandığım çalışmada romanda eserler arası ilişkilerden söz ediliyordu. Mesela Güvercin'in hikayesi Ayıgabak Masalı ile ilişkilendirmiş çalışmacı. Benim masal hakkında tam bir bilgim olmadığından ya da okurken aklıma gelmediğinden bu konuya dikkat etmemiştim. Ama eser post moderndöneme ait olduğu için biz bunu gayet normal karşılarız. Çünkü post modern yazarlar artık söylenecek bir şeyin kalmadığını ve eserlerin geçmişten beslenmesi gerektiğini ama farklı bir şekilde anlatılması gerektiğini savunur.
Ve ben ne kadar büyülü gerçeklikle bağdaştırsam ve sırf bu nedenle kitabı almış okumuş ve sevmiş olsam da aynı çalışma bu eserin tam olarak bu akıma uymadığını söyler nedenini de olağanüstü olayların net bir şekilde tasvir edilmemesine bağlar. Ve aynı zamanda karakterler bu olaylara kayıtsız kalamamışlar ve bazen korkmuş bazen ürpermişlerdir.
Bununla birlikte benim görüşüm tam olarak büyülü gerçeklik için bir baş yapıt sayılmasa da büyük ölçüde bu akımı kapsar. Ama genel sorusu varlık ve yokluk ile ilgilidir. Romanın bir yerinde şöyle der karakterlerden biri "Sence bu konuştuklarımız rüya olamaz mı?"

http://isilgurez.blogspot.com.tr/2012/07/magcal-realism-yani-buyulu-gerceklik-ve.html buradan alıntıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder