18 Şubat 2014 Salı

ORTA ASYA'DAN OSMANLI'YA BİR GÖÇ TEŞEBBÜSÜ - SALİH SÖZCÜ






 

Türkiye’de Van Erciş’te bir Kırgız köyü olduğunu çoğu kişi ta ki 23 Ekim 2011 gününde olan depreme kadar duymamıştı. Köyle alakalı olarak belgesel tarzı birkaç program yapılmış da olsa kim bilir deprem öncesine kadar kaç kişinin dikkatini çekmiş kaç kişi köyle ilgilenmişti?



Van Erciş’te olan bu Kırgız köyünün adı Ulupamir köyü. Köyün kısa bir tarihçesinden bahsedeyim önce. 1979’da Soyvetler’in Afganistan’ı işgali sırasında Pamir yaylasında bulunan Kırgızlar, burayı terk etmek zorunda kalmışlar. Bir kısmı komşu ülkelere bir kısmı uzak coğrafyalara göç etmek zorunda kalmışlar. Son Kırgız Hanı olan Hacı Rahmankul Kutlu “Aksakal” meclisini toplamış ve göç kararı meclisten çıkmış. Bir kısım Kırgız Pakistan’a göç etmişler fakat iklim şartlarına uyum sağlayamamışlar bir kısmı ise hayatını kaybetmiş. Bazı önderler Türkiye’ye göç etmeyi önermiş. İslamabad’taki Türk elçiliğinden yardım talebinde bulunulmuş. O dönemde Türkiye’de 12 Eylül yönetimi var ve Kenan Evren’e sunulan bu yardım isteği 1982’de kabul edilmiş.1150 Kırgız başta Hanları Hacı Rahmankul Kutlu ile beraber Adana’ya gelmişler. Turgut Özal döneminde Van Erciş’te inşa edilen konutlar tamamlanana kadar Van ve Malatya’nın çeşitli yerlerinde ikamet etmişler. Konutların tamamlandığı Altındere köyüne yerleştirilen Kırgızların talebiyle köyün ismi geldikleri yer olan Pamir yaylasına atfen “Ulupamir” olarak değiştirilmiş. Şu an hala köyde Kırgızlar yaşamakta; gelenek,görenek ve adetlerini sürdürmeye devam etmektedirler.



Ancak, gene Kırgızların Pamir yaylasındaki ataları 1916-1917 yıllarında Anadolu coğrafyasına bir göç teşebbüsünde bulunmuşlar. Çünkü hilafetin merkezi Osmanlı olunca, tüm Türkistan’daki ahali gibi Kırgızlar da Osmanlıyı sığınacak bir liman olarak görmüşler. Göç teşebbüsünün sebebi ise Rusların yaptığı büyük zulümlerdir. O dönem binlerce Türk, boyları ayırt edilmeden Ruslar tarafından katledilmiş.Pamir yaylasındaki Kırgızlar da Osmanlıya göç etmeye teşebbüs etmişler ancak savaş şartları el vermeyince bu göçü gerçekleştirememişler.



Biz bu göç teşebbüsünü, Enver Paşa’nın Orta Asya için görevlendirdiği Teşkilat-ı Mahsusa’ya bağlı beş subayın hatıratlarından öğreniyoruz. Bu hatıratı kaleme alan bu beş subaydan birisi, Adil Hikmet Bey’dir. Orta Asya’ya gönderilen bu heyet 1914 yılında yola çıkmış ancak 1920 yılında yurda dönebilmiştir.



Adil Hikmet Bey’in hatıratı ilk olarak “Asya’da Beş Türk” adıyla Arap harfleriyle 16 Haziran 1928-16 Teşrini Evvel ( Ekim) 1928 tarihleri arasında 113 gün süreyle Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmiş. Daha sonra tefrika edilen bu hatırat 1998 yılında kitap olarak Ötüken Neşriyat tarafından neşredildi. Bu hatırat 5 subayın 1914-1920 yılları arasında Orta Asya’da yaşayıp gördüklerinin yanı sıra bölge halkının Osmanlıya bakış açısını anlatması açısından oldukça önemlidir.



(Hatıratın sahibi Adil Hikmet Bey, 1887'de Derne'de doğmuş, 26 Ekim 1933'te 46 yaşında kalp rahatsızlığından vefat etmiştir.)


Kırgızların göç teşebbüsünün bulunduğu bulunduğu kısmı kitaptan olduğu şekilde nakl ediyorum :



“ …Hüsameddin Bey, Kırgızların Çin Türkistanın’da uzun müddet kalmayacaklarından dolayı, Afganistan ve İran üzerinden Anadolu’ya nakilleri meselesini görüşmeye gelmişti.

Kırgızların Anadolu’ya nakilleri mi ? Bu çok mühim bir mesele idi. Bu saf,çalışkan halûk (iyi huylu) ve sağlam unsurun memleketimize yerleştirilmesi ehemmiyetle düşünülmeli idi. Hele Kırgızların Şarki Anadolu’nun ( Doğu Anadolu) dağlık mıntıkalarına iskânı çok faydalı olurdu.

Anadolu’nun o mıntıkalarında Ermeni ve Kürt unsurlar çokça idi. Ermeniler bu harpte Rus ordularının pişdarı ( öncüsü) olmuşlar ve bizi arkadan vurmağa uğraşmışlardı. Yunanlıların Megalo İdeası gibi onlarda Erivan’dan Ayas’a (Yumurtalık’a) kadar koskoca bir hükümet teşkil ederek,Türkiye ile İran arasında tampon bir hükümet teşkil etmek gayesinde idiler. Böyle bir hükümetin teşekkülü Anadolu’nun büyük Türk dünyası ile olan irtibatını keserdi. Gerçi Ermenilerde şiddetli bir kavmi taassup var idiyse de, hiç şüphesiz istedikleri arazi kendilerine verilemezdi. Çünkü evvela onlar iddia ettikleri mıntıkada zayıf bile olsa ekseriyet teşkil edecek derecede kalabalık değillerdi. Mamafih (bununla beraber) ne olursa olsun iki Ermeni köyü arasına üç Kırgız köyü yerleştirmek,onları mefkürelerine ilelebed veda ettirmek demekti.

Anadolu’nun şark vilayetlerinde sakin olan Kürtler ise şeyhlerin elinde oyuncak olduklarından eskiden beri hükümetin başına gaileler çıkarırlardı. Kırgızlar onları da kıskıvrak bağlarlardı.

Bunlar işin siyasi cihetleri…. Halbuki Kırgızların Anadolu’ya hicretleri bir çok vechelerden münakaşa olunabilirdi. Memleketimiz bunlardan çok istifade ederdi. Saf kanlı ve gürbüz bir kavim olduklarından memleketimize her cihetçe hadim ( hizmet edici) olabilirlerdi. Her şeyden safınazar etsek bile, kilometre başına 8-10 nüfusun isabet ettiği bu mıntıkaların imarı için nüfusa ihtiyaç vardı.

Bu, Avrupa’dan damızlık insan getirmeye benzemezdi ve böyle düşünenleri Kırgız muhacereti memnun edemezdi. ( burada Avrupa’dan damızlık erkek getirilmesini savunan Abdullah Cevdet’le alay ediyor) Fakat bunlar memleketin canına can katarlardı.


Nasıl Hicret Edebilirlerdi?


Hüsameddin Bey, bize bir hicret projesi getirmişti. Bu proje Kırgızlara :

“Anadolu’ya yürüyün!”

Demekten ibaretti. Bunlar dost ve kardaş Afganistan ve İran’dan geçerek atlarıyla, sürüleriyle, servetleriyle yola dökülürlerdi. Esasen dağda bayırda yaşayan Kırgızların muhacereti için büyük projeler yapmaya da hacet yoktu. Ne çare ki o esnada bu kabil değildi. Memleketimiz harpte idi. Şüphesiz iaşe (yiyecek) buhranı da olmalı idi. Bu azim muhaceret işi açlıkla nihayet bulurdu.

Hüsameddin Bey diyordu ki :

“-Kırgızları buradan Anadolu’ya nakl etmekle hem onlara, hem memleketinize hizmet edilmiş olunacaktır. Bunlar mert ve çalışkandırlar. Az zamanda müstahsil (üretici) olurlar. Bundan başka buralardan Anadolu’ya başka ahali dahi gelebilir. Mesela Hoten’de, Kaşgar’da ve Altışehir’deki Türklerin bir kısmını Anadolu’ya nakl etmek çok kolaydır. Çin hükümeti böyle bir muhacerete mani olmayı düşünemez bile… Hoten Türkleri halıcıdırlar. Bu takdirde esasen Anadolu’da mevcut olan halıcılık sanatı birden bire yeni bir hayat kazanır. Buralarda hiçbir Türk yoktur ki, böyle bir muhaceret teşvikine karşı kulaklarını tıkasın. “

“- Fakat şehirlerin ahalisi Kırgızlar gibi Afgan, İran üzerinden nasıl giderler ?

“- Haklısınız. Yalnız düşünmek lazımdır ki, Türkistan ile Türkiye arasındaki yol yalnız Afgan-İran tariki ile değildir. Türkiye bu muhacirlere karşı kollarını açsın. Onlara ‘Gel!’ desin. Onlara yer yurt vereceğini söylesin. Geri tarafa karışmasın. Onlar şimalden (kuzeyden) Rus şimendüferleriyle (trenleriyle) giderler. Cenuptan (Güneyden) Hindistan tarikiyle haccetmek bahanesiyle giderler. Hasılı binbir yol bulurlar. Bu cihetleri uzun uzun düşünmek bile fazladır. “

“Hüsameddin Bey, iki gözüm ! Henüz çok gençsiniz. Tecrübesizsiniz. Meseleyi basit addediyorsunuz. Halbuki muhaceret meselesi akvam-ı ibtidaiyye (ibtidai kavimlerde) olduğu gibi besasetini ( basitliğini) kaybetmiştir. Bunun içinde yorgunluğu var, açlığı var, hastalığı var. Buradan Türkiye’ye giden muhacir kafileleri yolda üçte ikisini kaybederler.”

Hüsameddin Bey sözümü kesti:

“ – Adil Bey” dedi. “ Bu kadarcık mütalaayı benim henüz inkişaf etmeyen dimağım da muhakeme edebilir. Bu cihetleri ben de düşünüyorum. Fakat Kırgızlar için bu düşünce hiç varid değildir. Onlar mutad (alışılmış) hayatlarını bozmadan dağdan dağa aşarak kendileri giderler. Şehirlere mensup Türkler ise kendi hesaplarına medeni vasıtalarla giderler. Merak etmeyiniz.”

Hüsameddin Bey’in temenniyatını kabul edecek mevkide değildik. Şu anda meselenin tatbik kabiliyetini göremiyorduk. Harpten sonra düşünülürse olurdu. Şimdilik şehirliler arasında böyle propagandaya girişmek icab etmezdi. Kırgızlar da Kerenski’nin ilan ettiği umumi aftan istifade ederek eski yurtlarına avdet etmeliydiler.

Hüsameddin Bey, Anadolu’ya muhaceret meselesi hakkında bizden yardım bulamayınca müteessir oldu. Düşündü, düşündü, tekrar Kuçar’a avdeti kararlaştırdı.


Muhaceret Meselesi Mühimdir


Muhaceret meselesi ihmal olunacak bir şey değildi. Anadolu ahalisi asırlardan beri mütemadi (arasız) harplerin verdiği acılarla müteelim (elemli) idi. Senelerce köylerinden uzak yaşayan Anadolu uşakları çok zayıf düşmüşlerdi. Memlekette işlenecek çok büyük arazi vardı. O zaman umumi nüfusumuz henüz hakiki olarak hesap edilmemiş ise de, Anadolu’da biraz dolaşanlar köylerin birbirine saatlerce uzaklarda olduklarını görerek nüfus ihtiyacını takdir ederlerdi. Umum Anadolu’da beher kilometre başına isabet eden nüfus miktarı vasati olarak herhalde ona varmazdı.

Hele şark ve cenup vilayetlerimizde nüfus nedreti (seyrekliği) çok aşikardı. Bunlara ilaç aranırken en evvel gelecek nüfusun ırken, lisanen, bünyeten Türk olması lazımdı. Bu unsurları Asya’nın göbeğinde mebzul olarak bulmak mümkündü. Hem de bunları celb etmek için büyük masraflar icab etmezdi. Fakat biz buna nasıl karar verebilirdik? İş yalnız bizim arzumuza kalmış olsa idi, hemen kırk elli bin kişilik kafileler teşkil ederek şimdiden bunları birbiri ardınca sevk ederdik. Ancak bu bir hükümet işi idi.

Hükümetimizin bu andaki vaziyetini bilmiyorduk. Umumi harp bütün cihanı şirazeden çıkarmıştı. Hükümetimizin, gelecek misafirlere hiç olmazsa:

“– Buyurun!”

Diyebilecek hali olmalı idi. Bizce her şey meçhuldü. Hüsameddin Beye muvafık cevap vererek hemen işe başlamak, kendi ırkımızı kırdırmağa sebep olabilecek kadar tehlikeli olabilirdi. Hasılı bu işe muvafakat edemedik. Edemezdik. Meseleyi âtiye, daha müsait günlere terk etmeliydik. “


( Son Kırgız Hanı Hacı Rahmankul Kutlu. d.1913 Pamir - ö.1991 Erzurum)

Benzer sebeplerden dolayı göç etmek durumunda kalan Kırgızlar Türkiye’nin 1916-1917 yıllarına göre daha müreffeh olması sayesinde ancak 1982 yılında yani; 65 yıl kadar sonra bu göç hareketini gerçekleştirmişlerdir. O dönemde Kırgızların Osmanlı’yı tercih etmelerinde başka bir sebep de Anadolu’yu anayurtları gibi görmeleriydi. Zaten son Kırgız Hanı Hacı Rahmankul Kutlu’nun vasiyetinden de artık burayı vatanları olarak benimsedikleri anlaşılmaktadır.





SALİH SÖZCÜ

HAFTANIN KİTAP ÖNERİSİ: TIKLAYINIZ...

1 yorum: