31 Mayıs 2014 Cumartesi

” NOBELİ NEDEN REDDETTİM ” Jean Paul Sartre

Hadisenin bir skandal niteliği almasından üzgünüm;bir ödül verilmiş,ben reddediyorum.Sebep,hazırlıktan vaktinde haberdar edilmeyişimdir.15 Ekim tarihli Figaro Littéraire’de İsveç muhabirlerinin yazdıklarını okuyup,İsveç Akademisinin beni seçmek eğiliminde olduğunu,ama henüz kararlarının kesinleşmediğini öğrenince,sandım ki,Akademiye bir mektup yazarak düzeltebilir ve bu meselenin söz konusu edilmesini önleyebilirim,mektubu ertesi gün gönderdim.
Doğrusu,Nobel ödülünün seçilenin fikri alınmadan verildiğini bilmiyor ve vaktinde harekete geçtiğimi sanıyordum.Ama bir seçim yapan Akademinin,sözünden dönemeyeceğini şimdi anlıyorum.
Ödülü reddediş sebeplerim İsveç Akademisiyle ya da Nobel ödülüyle doğrudan doğruya ilgili değildir.Bunu,Akademiye yazdığım mektupta da belirttim.Orada iki çeşit sebep üzerinde durdum;şahsi olanlar ve objektif sebepler.
Şahsi sebeplerim şunlar: Red, o anda içimden gelmiş bir karar,bir davranış değildi,ben resmi payelere her zaman dirsek çevirdim.Harpten sonra 1945′te,Legion d’honneur verilmek istendiği zaman da ,hükümette pek çok dostum bulunduğu halde reddettim.Gene bazı dostlarım beni yeterli görmelerine rağmen,Collège de France’a girmeyi de kabul etmedim.
Bu tutumun temelinde benim,yazarın görevine dair anlayışım var.Siyaset topluluk,ya da edebiyat meselelerinde bir tutumu benimseyen yazar,bence ancak kendi imkanlarını,yani kalemini ve kağıdını kullanmalıdır.Kabul edeceği her paye,okuyucularını bir etki karşısında bırakir ki işte ben bunu istemiyorum.İmzamı “Jean-Paul Sartre” olarak atmakta,”Jean-Paul Sartre 1964 Nobeli” diye atmak,aynı şey değildir,diyorum.
Bu çeşit bir ödülü kabul eden yazar,aynı zamanda,onu bu şerefe layık gören kurumu ve müesseseyi de bür yük altına sokmuş olmaktadır: Venezuella çetecilerine karşı duyduğum yakınlık,şimdi sadece beni bağlar,oysa Nobel ödülü kazanmış Jean Paul Sartre Venezuella’daki ayaklanmayı desteklediği zaman,kendisiyle birlikte Nobel’i de peşinden sürüklemiş olur.
Bu hüküm ve tutum sadece kendimle ilgilidir,yoksa daha önce mükafatlandırılmış olanlara karşı en küçük bir tenkit niyeti taşımak.Kaldı ki onlarla tanışmak mutluluğuna erdiğim pek çoğu hakkında derin takdir ve hayranlık duyguları beslemekteyim.
Objektif sebeplerim ise:
Kültür alanında bugün yapılabilecek tek şey,Doğu ve Batı kültürlerinin bir arada ve barış düzeninde yaşamaları için mücadele etmektir.Hemen sarmaş dolaş olsunlar demek istemiyorum ki kültür arasındaki karşılaşmanın zorunlu olarak anlaşmazlık şekline bürüneceğini bilmiyor değilim,ama bu karşılaşma,işe müesseseleri karıştırmaksızın,insanlar arasında,kültürler arasında olmalıdır diyorum.
Bu iki kültürün çatışmasını ben,kendi varlığımda olanca derinliğiyle duydum,duyuyorum:Ben,bu çelişmelerden yapılmışım.Gönlüm inkar edilmez şekilde sosyalizmden,yaygın deyimiyle Doğu bloğundan yanadır;ama ben bir burjuva ailede doğmuş,burjuva kültürüyle beslenmişim.Bu durumum ,iki kültürü bağdaştırmak isteyenlerin tümüyle işbirliği etmemi kolaylaştırıyor.Böyle de olsa ben daha iyinin sosyalizmden yanayım.
Varlıklarına bir diyeceğim olmasa da,yüksek kültür divanlarınca dağıtılan payelerden hiçbirini,Yalnız Batı’dan değil Doğu’dan da gelse kabul etmeyişim bu yüzdendir;ama bu demek değildir ki,biri çıksa da bana,böyle bir şey söz konusu değil,ama mesela Lenin mükafatını vermek istese onu kabul ederim.Hayır,onuda kabul etmezdim,edemezdim.
Nitekim Nobel günümüzde Batı bloku yazarlarına ya da Doğu’da başkaldıranlara verilen bir ödül olarak görülmektedir.Mesela,Güney Afrika şairlerinin en büyüklerinden biri Neruda ödüle değer görülmemiştir.Herkesten fazla layık olduğu halde Louis Aragon düşünülmemiştir.Ödülün Şolokof’tan önce Pasternak’a verilmesi ve Sovyetlerden seçilmiş tek eserin ,Memleketinde yasaklanmış ve ancak basılabilmiş bir kitap olması,esef edilecek bir durumdur.Halbuki karşı yönde bir davranış pekala dengeyi sağlayabilirdi.Cezayir savaşı günlerinde,”121′ler beyannamesini imzaladığımız sırada verilseydi,Nobel’i sevinçle kabul ederdim,zira o zaman bu mükafat sadece bana değil,uğrunda savaştığımız hürriyete deşeref kazandıracaktı.Ama bu olmadı,ben savaş bittikten sonra ödüle layık görüldüm.
İsveç Akademisinin gerekçesinde hürriyetten söz ediliyor: Çeşitli yorumlara açık bir kelimedir bu…Batı’da oldukça genel bir anlamı vardır; bana gelince,ben,bir çift daha pabucu olmak ve doyasıya yiyecek bulmak haklarında ve imkanlarında gerçekleşen,daha elle tutulur bir hürriyet anlayışına sahibim.Ödülü geri çevirmeyi,kabul etmekten daha az tehlikeli buluyorum.Kabul etmekle “Bağımsızlıktan taviz verme”diyebileceğim bir sonucu da benimsemiş olurdum.Figaro Littéraire’in yazısında okduğuma göre “tartışmaya gelir politik geçmişim üzerinde durulmayacakmış”.Bu yazı Akademinin görüşünü aksettirmez ,biliyorum ;ama bazı sağcı çevrelerde ödülü kabulümün nasıl yorumlanacağını göstermektedir.Geçmişte arkadaşlarımla bazı yanılmalarımız olduğunu kabul ederim,ama bu “tartışmaya gelir politik geçmişim” benim için her zaman hatırı sayılırdır.
Bitirmeden para meselesine de değinmek isterim:Seçimine çok büyük bir para ödülü de eklemekle Akademi,seçtiğinin omuzlarını çökertecek bir yük daha etmiş olmaktadır;bu hadisenin beni ayrıca rahatsız eden yanı oldu.Şimdi,ya ödülü kabul edip aldığınız parayla önemli saydığınız kurumları veya hareketleri destekleyeceksiniz:Kendi hesabıma hep,Londra’daki Apartheid’i düşündüm.Ya da genel prensipleriniz adına ödülü reddederek,desteğe ihtiyacı olan bir hareketi bundan yoksun edeceksiniz.Ne var ki bu,kalp meselesidir.250.000 kuronu geri çeviriyorum,çünkü Doğu’da olsun,Batı’da olsun müessesleştirilmek istemiyorum.Kaldı ki sizden 250.000 kuronu siz şahsi düşünceleriniz için değil de ,ancak arkadaşlarınızın da katıldığı ortak prensipler adına reddetmenizde istenemez. Seçilişim kadar ödülü geri çevirmek zorunda kalışımın da bana acı gelişi bundandır.
Bu açıklamayı İsveç halkına sevgilerimi ileterek bitirmek isterim.

Jean-Paul Sartre

HAFTANIN KİTAP ÖNERİSİ: http://www.kitapyurdu.com/kitap/sah-ve-kuzu/438840.html&filter_name=%C5%9Fah%20ve%20kuzu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder