8 Nisan 2013 Pazartesi

ESKİ BİR ARKADAŞ - FURKAN ABİR


Öyle ruh halleri ve buna bağlı gerçekleşen öyle davranışlar vardır ki, olayın dışından bakan hiç kimse tarafından anlaşılması mümkün değildir. Benim burda anlatacağım şey bir arkadaşımın ölümüne sebep olan, boyutlarının asla bu kadar büyüyeceğini tahmin edemediğim, muammalarla dolu bir süreç. Burada arkadaşımdan x olarak söz edeceğim.

Benim için sıradan geçmesini beklediğim bir günde, yeni uyanmış bir gözüm açık bir gözüm kapalı halde ocağa kahveye koymaya çalışırken telefonumun çaldığını duydum. Arayan x'ti. Akşamüstü buluşalım, ne zamandır erteliyorsun Oğuz'la tanış artık gibisinden saçma sapan cümleler kurdu. Kızların sevgilisini arkadaşlarına test ettirip onaylatma hastalıklarını oldum olası anlayamadım ve sanırım tedavisi de yok. Ama bu sefer kararlıydı, tamam demekten başka çarem yoktu. Hem arkadaşım bu çocuğu fena halde seviyordu ve gidip tanışmamın iyi olacağını düşündüm.

Akşamüstü buluştuk. Hani bazı tipler vardır daha ilk görüşte içinizi bir soğukluk kaplar. Çocuk bende ilk etapta o etkiyi bıraktı. Ancak önyargı hastalıkların en büyüğüdür en azından bunu biliyordum ve içime gelen bu soğukluğu derhal savuşturdum. Çok severiz insanları tam anlamıyla tanımadan etiketlemeyi. Bu sessiz, bu art niyetli, bu çekingen, bu aptal. İşin paradoksal tarafı insanlarla ilgili en büyük hayal kırıklıklarını bu etiketçi, "insan sarrafları" yaşar. İnsanın içine bir kere işleyince bu, bir daha ne kadar hayal kırıklığı yaşansa da iflah olmuyolar. En azından ben bu güne kadar öyle gördüm. Neyse, çocuk bir şeyler içmek için oturduğumuzda denyoluğunu o kadar aşikarâne belli etti ki, kafamda bir soru işareti kalmadı. Çok gördüm geçirdim havalarında, alâkalı alâkasız sürekli gittiği yerlerden bahseden, ben çok zekiyim havası vermek uğruna konuşmuş olmak için konuşan, kibirli, narsist zavallı bir tipti. Kendi etiketini öyle alacalı göstermiş ki, benim safdil arkadaşım da bir çok kadının yapacağı gibi içine bakmadan etikete aşık olmuş. Çocuğun bütün saçmalıklarını ağzı bir karış açık dinliyor, herşeye gülüyor falan. Dünyada aşık olmuş bir insan kadar çekilmez olan hiçbir şey yok.

Izdırap gibi iki saatten sonra kendime bir iş çıkarıp kalktım. Sonradan x'le konuştuğumda onu çeşitli şekillerde uyardım. Sonuçta aşk dediğimiz şey de geçici (belki de geçmeyici) bir körlüktü ve arkadaşımın gözünü açmak için elimden geleni yaptım. Ancak söylediklerim onun için her aşık insanda olduğu gibi
fasa fisoydu, tam tersini iddaa ediyordu. Çocuk onun için mükemmelliğin ete kemiğe bürünmüş şekliydi ve ben bunun değişmeyeceğini gördüm. Çocuk mükemmelliğini kaybetse de bir şey değişmezdi çünkü alışılmıştan vazgeçmek çok zordur. Bu yüzden durmam gereken yerde durdum ve beni çok da ilgilendirmeyen bu konuda daha fazla bir şey söylemedim. Aradan birkaç ay geçti. Bu zaman zarfında asla inanmak istemeyeceğim şeylere inanmak zorunda kaldım. X'in zaten biraz asosyal olan yaşantısı, çocuğa duyduğu aşırı sevgiyle beraber çocuğu hayatının merkezine koymasıyla sonuçlanmıştı. Öyle ki
zamanla, sevgilisinin zavallı egolarını tatmin etmekten başka bir işe yaramayan, arada yönlendirildiğini anlayarak karşı koysa da çıkan tartışmalardan sonra çocuğu kaybetme korkusuyla geri adım atmak zorunda kalan biri olmuştu. Vakti geldiğinde, çocuk tamamen tatmin olarak özgüvenini tavan yaptırdığında ilişki bitti. Asıl felaket bundan sonra başlıyordu. X ilişkisi süresince çevresindeki insanlarla olan ilişkisini asgariye indirmişti. İlişkisi bittikten sonra da kırılmış özgüveniyle, uzun süreli aptallığın verdiği hazımsızlık duygusuyla, kendisine olan saygısını tümüyle yitirmiş ve aşırı geçimsiz bir insan olmuştu. Çeşitli sosyal platformlarda kendisini öyle rezil rüsva bir duruma düşürüyordu ki, inanmakta güçlük çektim. Onu aradım ve buluşmak istediğimi söyledim.

Buluştuğumuzda gördüklerimi tarif etmem çok güç. Sanki içinden ruhu çıkmış, gitmiş de onu arar gibi bir hali vardı. O gün bana çok bir şey anlatmadı. Ama anlattığı şeyler çıkarımlar yapmaya müsaitti. İçinde sonsuz bir zamanı geri alma isteği, kin ve hırs olduğu anlaşılabiliyordu. İşin tezat kısmı kendisinde hissettiği güçsüzlüktü. Çünkü kin ve hırs eylem gerektirir, eylem ise güç. Anladığım kadarıyla bu tezatlık onu yiyip bitiren şeydi. Elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalıştım. Ancak öyle durumlarda insana bir tek kendisi yardımcı olabilir ve onun pek kendine yardım edebilecek gibi bir hali yoktu. "Bu durum narkozsuz ameliyata girmek gibi bir şey, sen asla anlayamazsın" demişti bana, ne yalan söyleyeyim az daha gülüyordum. Uyanık olduğu her dakika aklına o geliyormuş, sanki sürekli onu izliyormuş, dayanamıyormuş hep ağlıyormuş. Evet gerçekten pek anlayabileceğim şeyler değildi. Bana ihtiyacı olursa yanında olacağımı söyledim ve ayrıldık.

Zaman istesekte istemesekte geride kalan herşeyi kademe kademe siler. Çünkü durağan bir şey değildir, sürekli akar. İşte x'te zaman içinde düzelmeye başladı -ya da öyle sandı- ancak bu kabuğuna çekiliş o kadar uzun sürdü ve etrafındakileri o kadar hiçe saymıştı ki, sonradan "heey millet bakın ben geldim, eskisi gibiyim" çabaları sonuç vermedi.

Artık eskisi gibi olamayacağını herkes, en iyi olarak da kendisi biliyordu. Sonuç yine belirli bir ölçüde kabuğuna çekiliş oldu. Sonraları ortaya başka bir çocuk çıktı. Anladığım kadarıyla x'i gerçekten seven, hatta x'in diğer çocuğu sevdiği gibi körcesine seven bir çocuktu. Değişen bir şey olmadı. Bu sefer x, özgüvenini geri kazanmak, egosunu tatmin etmek ve düştüğü boşluktan kurtulmak amacıyla çocukla oynamaya başladı. Sadece kurban olan taraf değişmişti. X'e durumu anlatmaya çalıştım, ancak inkâr ediyordu. Kimbilir belki de bilinçli yaptığı bir şey değildi gerçekten. Bilinçaltında zarar görmüş duyguları vardı ve onları tamir etmek bir refleks halini almış da olabilirdi. Zaman içinde gördüklerimle arkadaşım gözümdeki tüm değerini yitirdi. Benim için manevi ölümü gerçekleşmişti.Onunla ilişkimi kestim. Sonraları duyduğuma göre şu yeni çocuğun da gözleri açılmış, x'in ne kadar küçük hesaplar peşinde koştuğunu ve maalesef boş bir insan olduğunu anlamış ve son noktayı koymuş. İnsanlar tanıdığınızda boş olmasa bile sonra çeşitli olaylara karşı kazandıkları reflekslerle (kaybettikleri duygularıyla), ciğeri beş para etmez biri haline gelebiliyorlar. Bu benim hayatta iki arkadaşımdan edindiğim acı tecrübelerim oldu.

Kısa bir zaman önce x'in ölüm haberini aldım. Alkollü şekilde araba kullanırken kaza yapmış. Herkes "kaza" diyor, ancak bence bu bir intihar. Her insan hayatının bir döneminde içinden ölümü geçirir, ölmek ister. O sadece bu isteği için doğru yerde ve doğru zamandaymış o kadar. Evet, maalesef hepimizin karakterinde, doğasında düzeltilmesi en azından bastırılması gereken unsurlar var. X'in ölümü ekstra bir durum, çok sık rastlanan bir şey değil bunu biliyorum. Ancak aşk, makam, para, hırs uğruna, manevi anlamda kendini öldüren o kadar çok insan görüyorum ki, bu yaşadığımız dünyayı ciddi anlamda sorgulamama neden oluyor.

Esas olan mutluluktur, geriye kalan herşey mutluluk için bir araçtır. Mutluluk insan istedikten sonra her yerde karşısına çıkar, bu bazen otobüste gördüğünüz ufak bir bebek olur, bazen yüzünüze doğru esen hafif, ılık bir rüzgar, bazen de annenin "hadi sofraya yemek hazır" demesi. Yeter ki şu sonsuz istekleri dizginleyip, öğrenmemiz gereken en önemli şeyi ; mutlu olmayı öğrenelim ..
    Furkan Abir

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder