20 Nisan 2013 Cumartesi

SUYUN YAŞI KAÇ - PATRONA HOLİ (FATİH BALCIOĞLU)


Stanislawa, Oslo'da çok az görülen güneşin tadını çıkarmak için şehrin en önemli iki caddesinden biri olan Starveien Caddesine çıkmıştı. Bir Leh olarak Norveç'e geldiğinden beri ilk kez güneşi görüyordu. Ülkesinde çıkan ayaklanmalardan sorumlu tutulan babası Jerzy, onu daha iyi yaşaması için en yakın adamları tarafından henüz 19 yaşında yurtdışına çıkarmıştı. 2 yıldır Oslo'da yaşayan Stanislawa için dışarı çıkmak bir lükstü. Kaldığı amcasının evini 15 güvenlik görevlisi koruyordu. Sık sık değiştirilen güvenlik görevlilerinin hepsine en önemli uyarı olarak Stanislawa'nın korunması söyleniyordu. Dışarı çıkmasına çok az izin veriliyordu ve bu günlerde genel olarak ailenin birlikte yaptıkları seyahatleri içeriyordu. Bugün, içinde tabuları yıkmanın zevki ve özgürlüğün heyecanı vardı. Yüzlerce kez arabayla üstünden geçtiği Starveien'in altın rengi kaldırımlarına dikkatle baktı. Daha önce hiç fark etmediği kozmetik dükkanlarını, kafeleri tek tek inceledi. Mağazaların birinden beğendiği elbiseyi aldı. İleride eşi olacak Andrzej'i de ilk olarak burada gördü.

Norveç son yıllarda epey bir nüfus artışı sağlamıştı. Bunun en önemli nedeni; çalışmak için gelen işçiler ve ülkesinde hain ilan edilen kişilerdi. Stanislawa ülkesinde hain ilan edilen Jerzy'nin kızıydı. Ama onun Oslo'da durma sebebi bu değildi. Kafasında bu ülkede çalışmak vardı. Bunu Polonya'dan gelmeden önce babasına net bir şekilde söylemişti. Amcasının onlara geldiği bir gün amcasına; '' beni Oslo'ya götürür müsün? Söz veriyorum,hep uslu duracağım'' demesi üzerine babası sert çıkmış ve onu azarlamıştı. Babasının tek bir görüşü vardı:'' Ne zaman Sovyetler Birliği'ne girersek, o zaman refaha kavuşuruz.. ''

Stanislawa geldiğinden kısa bir süre sonra Norveççe'yi öğrendi. Kraliyet Marşını ezberleyip çok iyi okuması okuldakilerin ve evdekilerin dikkatini çekmişti. Öğrenme yeteneği üst düzeydeydi, zamanla okulun en iyi öğrencisi olmayı da başardı. Ülkesinden kaçıp Oslo'ya sığınan Lehlere Norveççe'yi öğretmek için gönüllü oldu. Stanislawa'nın sarışın uzun saçları,ince küçük bir burnu vardı. Dolgun yanaklarını benekler süslüyordu. İçine kapanık yapısı olmasına rağmen iş konusunda atılgan bir yapısı vardı. 22 yaşında okulu bitirir bitirmez bir şirkette halkla ilişkiler görevini üstlendi. 2 yıl burada çalıştıktan sonra gönlündeki asıl mesleğe -daha önceleri gönüllü olarak yaptığı- öğretmenliğe döndü. 3 yıllık erkek arkadaşı Andrzej'le de bu yılda, yani 24 yaşında evlendi. Andrzej ve Stanislawa evlendikleri ilk gün birbirlerine çocuk yapmayacaklarına dair söz verdiler. Bir kişinin daha bu kötü dünyayı görmelerine izin vermeyeceklerdi.

32 yaşında babasının öldüğüne dair dedikodular çıktı, çok geçmeden bu haber yalanlandı. Jerzy eskisinden çok daha iyi olduğunu belirten cümlelerle basına açıklama yaptı. Kaçmayacağını açık bir dille belirtti. Yıllar geçtikçe baba kız arasındaki özlem daha çok arttı. Bunu sonlandırmak için babasından bir gün Oslo'ya gelmesi için söz aldı. Ancak siyasi olaylar sebebiyle bu kavuşma beklenenden çok daha uzun süre sonra gerçekleşti. Babası söz verdiği zaman Stanislawa kanser değildi, artık babası buluşacakları zaman yüzü kırışmış ve elleri ağırlaşan bir kanser hastası bulacaktı karşısında. Stanislawa 39 yaşında kansere yakalandı. Eşi bir an olsun yanından ayrılmadı. Stanislawa'nın her zaman moralini en yüksek seviyede tutmaya çalıştı. Yetersiz kaldığı zamanlar oldu. O zamanlarda Stanislawa'yı yoran şey kanser değildi,sadece özlemdi. Bunu ders anlattığı Oslo Üniversitesinde öğrencisinin notlarında bile görmek mümkündü:

''Bugün hocamız öyle şeyler söyledi ki bir an önce babamı bulup boynuna sarılmam gerektiğini düşündüm.Konuşmasının tamamını yakalayamasamda devamını yazmayı başardım.Aynen şöyle dedi: ''Geçen gün mutfakta su içerken suyun yaşı kaç diye sordum kendi kendime. Düşündüm, bulamadım. Ama en azından insan dünyaya geldiğinden beri vardır diye düşünüyorum. İnsan susuz yaşayamaz. Benim babamsız yaşayamayacağım gibi. 25 yıldır onu görmüyorum ama hayaliyle yaşıyorum. Gençken onun hayali bile şelaleden akan berrak su gibiyken hastalığımın verdiği bunalımla şimdilerde damlalar halinde geliyor. İnsan bir damla suyla ne kadar yaşar? Ben o kadar yaşayacağım. Bir şeyin değerini bilmeniz için onun ölmesine gerek yok. Yanınızdayken sarılın ve onu bırakmayın.'' ''

Beklenen buluşma Stanislawa 46 yaşındayken gerçekleşti. Poznan'dan kalkan 10.30 uçağıyla Oslo'ya gelen Stanislawa'nın babası Jerzy'i havalimanında küçük kardeşi Marek ve iki koruması karşıladı. Abi kardeş hasret giderdikten sonra şehre 30 km uzaklıktaki evlerine gitmek üzere arabaya bindiler. Stanislawa dersi bittikten sonra aceleyle evine gidip en güzel elbisesini giydikten sonra amcasına geçmek üzere eşiyle beraber otobüse bindi. Eve vardıklarında ise kanlı duvarları gördü.

'' Amcam 2 haftada bir korumaları ve güvenlik görevlilerini değiştirirdi. Babamın Norveç'e geleceğini haber alan Polonya istihbaratı kendi güvenliklerini eve sızdırmış. Babamı 27 yıl sonra ilk defa görmüştüm. O zaman dimdik ayaktaydı, şimdi ise yerde kan revan içinde. Bunun için kendimi suçluyorum. Onun canını azrail almadı, benim hasretim aldı. Şimdi o cennete ruhunu teslim ederken, ben cehennemin en kızgın kuyularında yanacağım. İnanın ateşten değil, babamı bir daha göremeyecek olmak yakacak içimi. ''

Stanislawa Becherovka 46 yaşında resmi kayıtlara göre kanserden öldü. Eşi Andrzej Becherovka ise onun sevgisine bağlı kalarak bir daha hiç kimseyle olmadı. 67 yaşında hayata gözlerini yumdu.


 Patrona Holi (Fatih Balcıoğlu)

HAFTANIN KİTABI: TIKLAYINIZ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder