26 Mayıs 2013 Pazar

İTERSEM DÜŞERSİN - FATİH BALCIOĞLU (PATRONA HOLİ)


’'İnsan her ne kadar ölümsüzlüğü istese de, yaptığı her eylemle ölümün ondan istediklerini yapar.’’
16.yy ile üstündeki kara bulutu atmak isteyen Batı dünyası daha önce fertle sınırlı kalan bir bilimi toplumsal olarak işlemeye karar verdi: eleştiri. Yüzyıllardır insanları ipe götüren bu tehlikeli bilim, yaygınlaştıkça dağın zirvesinden düşen bir çığa dönüştü. 19.yy’ da değer olarak görülen ne varsa –olumlu, olumsuz-  bu çığın altında kaldı. Dini, siyaseti, toplumsal yaşamı, giydikleri elbiseye kadar tekrar sorguladılar. 19.yy’ da Alman bilim adamlarının ölümsüzlük fısıldıları, 20.yy’ da tüm dünyanın bağırarak konuştuğu tartışmalara dönüştü. Amerika ve Fransa başta olmak üzere devletler bilim adamlarını toplayıp laboratuarlar kurdu, çalışmaları için hazineden para ayırdı. Ancak daha önceki yüzyıllardan farkı şuydu: kobay hayvan değildi, insandı. Hatta Amerika bazı savaşlarda Güvenli Hava Sahası adıyla bölgeler oluşturup, kitleler üzerinde deneyler yaptı. (Irak, Vietnam) Peki ölümsüzlük bulunabilir mi? Cevabım tabiî ki hayır; ölümsüzlük bulunamaz. Din adamı edasıyla değil –onlar tarafından da pek sevilmem- cebindeki parayı bilen adam edasıyla konuşuyorum. Aldığın her nefes, Tanrı tarafından karşılıksız cebine sıkıştırılmış bir paradır. Bunu bir yerde söylediğimde kafam iyi değildi, ama dilim açığı kapatıyordu. Oradan çıktı bir dinci yosması: ‘’Hayır efendim’’ dedi. Dinlediğimi belirtmek için kafamı salladım. ‘’Aldığımız her nefes Tanrı tarafından cebimize sıkıştırılmış para da olsa, bu para karşılıksız değildir.’’ Muhteşem! Muhteşem bir tespit!  ‘’Evet, çok doğru söylüyorsun’’ dedim ve ekledim: ‘’İşte bu senin doğrun!’’ Şuna yürekten inanıyorum: ilk insandan son insana kadar menfaat en yüksekte oldu, olacak. O gün konuşan kişi de menfaati en yüksekte tutanlardan sadece biriydi. Devamlı yapılan bir hatayı yaptı: Yaratıcıyı, yarattıkları gibi aciz ve menfaatçi düşündü. Kilisede çanın ne zaman duracağını, ezanın ne zaman söylenmeyeceğini soranlara elimle yukarıyı işaret ediyorum. ’’Bir ses yok, haber bekliyoruz. Ne zaman cenneti yok ederse, o zaman insanlar çıkarlarını dinle kapatmaktan vazgeçecekler.’’

Ölüm diyordum. Ölümü size uzun uzadıya anlatamam, çünkü daha önce hiç ölmedim. Çok meraklıları için din kitaplarında uzun uzadıya tasvirleri var, açıp okuyun. Ölümsüzlüğün neden olamayacağı üzerinden devam edelim. Bilim o kadar ilerledi ki; geceleri yattığımız yataklarla dünya turu atacağız deseler, olmaz demem. Sınır bilmeyen bir teknoloji karşısında her şey olabilir. Her şey kelimesine bir parantez açalım. Her şey uçsuz, bucaksız demektir ve tek bir şeyle mümkündür: değişim. Değişimin en önemli parçası insandır. Buradan da genel bir kanı olan ‘’değişmeyen tek şey değişimin kendisidir’’ kanısına çıkabiliriz. İlahi Herakleitos, sen çok yaşa! Biraz karışık oldu, haklısınız. Basitleştirelim: dünyayı düz bir tepsi olarak düşünün aynı Ortaçağ Avrupasının düşündüğü gibi. Bir de ölümsüzlük olsun. İlk deprem, insanları sıyırdı. İkincisi de, üçüncüsü de..-fazla iyimserim bugün- Ama kabul edersiniz ki milyonlarca deprem oluyor ve heyelan gibi birtakım sonuçlara sebep oluyor. Oluşan bir heyelanda insanın vücudu toprakla yer arasında sıkışıyor. Bu insan için ölümsüzlüğü bulsan da ne değişir? O senin gördüğün, duyduğun, hissettiğin dünyada yok demektir. Hani nerede ölümsüzlük? Dünyanın tepsi olması olayı da muhteşemdir. ‘’itersem düşersin he’’ ‘’N’olacak be oğlum, ölmem ki! Aşağıda ne bulursam orada yaşarım’’ İşte dünyanın ölümsüzlük üstüne çalışması bu, nefes alıp vermek! İşte bu ölümsüzlük, evren yok olana kadar olmayacak! Tabi, ölümsüzlükten kastınız başka bir şey değil ise..

Ölümsüzlüğü sokaktan geçen on kişiye sorun, aklına yukarıdaki beden-hayat ilişkisi gelecektir. Bedensizliğin yaşaması desem? Bunun üzerine çalışmak teşvik edilen bir yol değil. Bunun üzerine çalışmak demek; menfaatin olmadığı, kişiliğini arka plana atıp diğer insanları umursamak ve önemsemek demek. Aman ne dedim tövbeler olsun. İnsanlar için gerçek ölüm bu! Birisi çıkacak tekkede ‘’bu dinden olmayan bizden değildir, öldürün’’ diyecek. Diğeri locada çıkacak ‘’bunlar teröristtir, öldürmek İsa’nın buyruğunu yerine getirmektir’’ diyecek ve yüz binler aptal kesilecek. Akıllı biri çıkıp ‘’Kral çıplak’’ dese, yanındaki ‘’Aman evladım, hocanın tahsili yüksektir. Görmüştür, geçirmiştir’’ diyecek. Bilmeyecek ki; ‘’geçirilen’’ kendisi.

Bedensizliğin yaşaması;
İyilik demektir, senle nefes alan
Rengi, ırkı, dili ne olursa olsun saymak, sevmek demektir.

Bedenin ölümsüzlüğe ulaşma hayali;
Korku demektir, kendini kandırma
Ve bazen de umut demektir. Olmayacak bir umut…

Çok güzel bir günün ardından sevgilimin kulağına eğilip ‘’Ölümsüzlüğü bulmalıyız sevgilim’’ dedim. ‘’Yoksa çabuk ayrılacağız.’’ Bunları söylerken bile ölümün benden istediklerini yaptım: Tanrının cebime sıkıştırdığı paralardan harcadım. Nefes paraları…

FATİH BALCIOĞLU (PATRONA HOLİ)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder