25 Haziran 2013 Salı

SANATSAL ANLAM - MUHAMMED HAN GÜL


Hayatta dikkatlerden kaçan o kadar şey var ki o an çoğu insan için değersizdir bu şeyler. Farkına vardığındaysa insan, önce bir afallar sonra ise kalbinden vurulmuş gibi hisseder. Bazen aniden farkına varır, ne yapacağını bilemez, aptal aptal sırıtır veya gözlerini ovuşturur gördüğü şeyin gerçek olup olmadığını teyid etmek için. Tüm bu duygular insanın ruhen hissettiklerinin tezahürüdür.

Bir küçük çocuğun masumâne duruşu, bir dilencinin köşesine çekilip dilenmesi, bir kadının koltuğunda oturmuş hali yaşamımızda dikkatleri celp etmez. Ancak bir ressam bu durumları resmettiğinde insanları derinden sarsmaya yeter. İnsanlar üzerinde derin etkiler bırakabilir.

Bir fotoğrafçının, Şampiyonlar Ligi’nde gol atan bir futbolcunun gol sevincini yaşadığı anı veya Dünya Kupasını kazanan takımın kupayı kaldırdığı zafer anını sonsuzlaştırması insanlar üzerinde mutluluk veya hüzün duyguları bırakabilir.

Hayatın bir parçası olan roman karakterleri, günlük hayatta gözümüzün önünde dururken nasıl olur da fark edilmez? Sevdiği kıza Werther kadar aşık olan erkek yok mudur hiç? Ona duyduğu sevgiyi en içten şekilde yaşayan… Peki ya Madam Bovary gibi kocasını aldatan kadınlar, Araba Sevdası’nın züppe çocuğu Bihrûz Bey gibi günümüzün insanları yok mudur? Kocasına duyduğu aşırı sevgiden dolayı onu deli gibi kıskanan Zehra gibi kadınlarımız yok mudur? Günümüzde birçok insanda bulunan bu özellikler romanda kendini fark ettirir. İnsanlara romandaymış hissi verir.

Aşık Veysel’in “iki kapılı hanı”, “uzun ince yolu”, Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’si, Necip Fazıl’ın Kaldırımları, Tevfik Fikret’in Sis’i dizelerde mana cümbüşü bırakır adeta. Hiç düşünmeden üzerine basıp geçtiğimiz bir merdiven Ahmet Haşim’in dizelerinde anlamını buluyor. Ne garip değil mi?

Hayatımızda gördüğümüz ve görmediğimiz birçok şey sanatta kendini bulur adeta. Çünkü sanat; bilginin insanı cehalet çukurundan ilim seviyesine yükselttiği gibi sıradan gözükeni yüceltir.

Muhammed Han Gül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder