8 Aralık 2013 Pazar

ÖZLEŞME SAVAŞIMI - LEMİ KORKMAZ

                                                                                   


     Dilde özleşme konusu eskiden beri süregelen bir tartışmadır. Bize hep, yeni sözcük türetmeye çalışmanın "uydurukçuluk" olduğu söylenmiş, uzak durulmamız istenmiştir. Bulunan başarısız karşılıkları karşımıza çıkarmışlar, "Türkçeleşmiş, Türkçedir" diyerek son sözü söylediklerini sanmışlardır.
     Peki, "uydurukçuluk" olmasa bugün kullandığımız dil nece olurdu? Bilindiği gibi, kimi yad sözcüklere karşılık bulmada eski Türkçeye, kimilerinde ise ağızlara başvuruyoruz. Eğer onlardan uygun bir karşılık bulamaz isek sözcük türetmeye yöneliyoruz. Demeli, "yapma yol"a da sapıyoruz. Niçin sapmayalım? Türkçe bunun için çok elverişli bir dil. Köklerin üstüne değişik ekler getirerek yeni anlamlara gelen sözcükler türetiyoruz. Art düşünceliler, Türkçenin bu gücünü karalamak istercesine, sözcük türetimine "uydurukçuluk" adını veriyorlar. Bilmiyorlar mı ki bugün, uyduruk olmakla suçlanan kullandığımız birçok sözcük vardır.
      Bakınız, Bugün gazetesinin 7.4.1967 günlü sayısındaki "Dil ve Düşünce" adlı bir yazıda şunlar söyleniyor: "Öz denen Türkçe, mücerret mefhumlar bakımından son derece fakirdir. Nitekim, ne 'mücerret' ne de 'mefhum' Türkçe değildir; tıpkı bunların yerine uydurulan ve kabul ettirilmek istenen 'soyut', 'kavram' gibi... Bu eksiklik ancak başka dillerden kelimeler almak sûretiyle telâfi edilebilmiştir. Dün Arapça ve Farsça, bugün Lâtin köklü ve Fransızca, İngilizce..." Yazıyı kimin yazdığını bilmiyoruz ama aradan onca zaman geçmesine karşın genel kanıya çok uygun düştüğünü üzülerek görüyoruz. Yazıda uyduruk olmakla suçlanan "soyut" ve "kavram" sözcüklerinin bugün dilimize yerleştiğini, yad sözcükleri dilimizden çıkardığını görüyoruz. Demek ki "uydurmak" yarar sağlıyormuş. Yazıdaki çelişkiden de söz edelim. Türkçenin soyut kavramlar bakımından yoksul olduğu, bu yüzden yad sözcüklere başvurulduğu savı ileri sürülüyor. Bir an için bunun böyle olduğunu varsayalım. Gerçekten de dilimiz bu konuda yoksul olsun. Peki o zaman niçin dilimizi varsıllaştırmak için sözcük türetmeye çalışmayalım? Elimiz kolumuz bağlı oturup dilimizin gittikçe yoksullaşmasını mı izleyelim? Bir ulusa öz bir sözcük kazandırmak güç bir iştir evet, ancak güç olması elimizi taşın altından çekmemizi mi gerektirir?
    Ereğimiz uzun yıllar önce yazılmış bir yazıyla uğraşmak değil, özleşme karşıtlığının çarpıklığını göstermektir. Özleşme bilinci aşılamaktır. Özleştirme ne yollarla yaygınlık kazanabilir, birkaç örnekle de ona bakalım. Özleşme yazıdan başlayıp, sonradan konuşma diline etki eder. Yazı dilimizden yad sözcükleri çıkarıp yerlerine öz sözcükleri kullanırsak, gitgide bunun konuşma diline etki ettiğini görürüz. Yazılı ve görsel basın metinleri yalınlaştırılmalı, yad sözcüklerin karşılıkları bulunmuş olanları kullanılmalı. Böylece topluma öz sözcüklerle de yazı yazılabileceği gösterilmiş olur. Bakanlık, özleşmeye yer veren ders betikleri bastırtmalı. Ders betiklerinde öğrencilere, bulunan karşılıklarla alıştırmalar yaptırtılmalı. Bilinç yerleşene değin bir süre elde sözlük, kılavuz gezilmeli. Türkçe öğretmenleri, öğrencilere sözcükleri öğrenmenin, onlar üzerine düşünmenin tadını verebilmelidir. Tıkalı kulakları açacak, gözü pek öğretmenlere gereksinmemiz var. Yazık ki, öğretmenler özleşmenin aşağılandığı bir eğitim düzeninden geçerek öğretmen olabiliyorlar. Bu yüzden omuzlarına daha ağır bir görev yükü biniyor.
     Öz Türkçe ülküsüne kendini adamışlığın sıkıntılarını göstermek için büyük Türk dili düşünürü Nurullah Ataç'ın şu sözleriyle yazıya son verelim:
    "Oysaki ben, öz Türkçe için nice kazançları teptim, rahatımı kaçırdım, üzdüm kendimi, adımı deliye çıkarttım. Hepsi de ne dediklerini bilmez, kafalarına düşüncenin gölgesi bile girmemiş birer alıktır bana deli diyenler. Öz Türkçeye özenişim de duygularımın etkisiyle değildir. Latince, Yunanca öğretilmeyen bir ülkede tek doğru yolun, tek usul (akla uygun) yolun öz dile gitmek olduğunu düşüncemle anladım da onun için o yolu buldum."           
             
                                                                                                                             LEMİ KORKMAZ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder