15 Aralık 2013 Pazar

SAKİN KALPLİ OLABİLMEK.. - SAFA AKBAŞ



Kalp kâinatın merkezidir.Sevincin ve hüznün hiçbir kurala tabi olmaksızın yaşandığı en büyük hazinedir.En genel mana da insan ''hissedebildiği ölçüde'' hayatından lezzet alır. Kimi zaman hakkıyla hissedebilmek ise bir körün parmak uçları hassasiyetinde kalbin duyarlı olmasını gerektirir..

Gün içinde onlarca hadiseden haberdar olduğumuz 21.yüzyılın dünyasında kalbin ritmini her olay karşısında hemen bozmamak en çok ihtiyaç duyduğumuz şey aslında. Öyle zannediyorum ki şu zamanda sevinmekte ve üzülmekte acele etmemek ve her hadiseye ihtiyatla yaklaşmak büyük bir bilgelik olsa gerek.

İnsanların aldanabileceğini, yahut aldatabileceğini, söylenen bir sözü yanlış anlamış olabileceğimizi ,sözün bize yanlış nakledilmiş olabileceğini, akıldan çıkarmamak gerekir.

Dünyada olup biten olaylara karşı herkesin bir taraf tutması gerektiğine inanılan bir dönemde yaşıyoruz.Birileri birilerini en ağır ithamlarla pervasız bir şekilde yargılarken kimse meselenin kendine bakan yönünü görmek istemiyor. Kendini kusurdan müberra görüyor.

Yargılamak ,bağırmak,şuçu başkalarına taksim etmek,benim hiçbir suçum yok demek çok basittir ve basit insanların işidir.Asıl mesele çözüm üretmek,meselenin bir tarafından tutup yardımcı olabilmektir. Oysa ki toplumdaki huzur ve mutluluk bir yönüyle de bu ''sahiplenmek duygusuyla'' sağlanabilir.

Kadim Türkçe'mizde yer etmiş ,birbiriyle manâ yönüyle bağlantılı iki kelimemiz vardır.Biri ''hodgâm'' diğeri ise ''diğergâm'' dır. Hodgâm; bir insanın sadece kendisini düşünmesi, kendisini ilgilendirmeyen hiçbir şeye kıymet vermemesidir. Diğergâm ise; bir insanın başkalarının haliyle hallenmesi,başkalarının hissettiklerini hissedebilmesidir. Böylelikle diğer insanlara yardımcı olabilmesidir.

Bizim kültürümüzün dem ve damarlarına işlemiş olan bu iki kelimeyi bize unutturanlar bunların yerine anlam yönüyle bu iki kelimeden daha soğuk olan ''empati'' kelimesini bize empoze etmişlerdir.Halbuki hodgâm ve diğergâm kelimeleri dikkatle tahlil edildiğinde görülecektir ki biz hâle ve hissiyâta önem veren bir milletiz. Kendini diğerinin yerine koymak veya koyamamak meselesi bu iki kelimeyle daha derin manaları ihtiva edecek şekilde Türkçe'de kendine yer bulmuştur.

Aşık olmakta bir yönüyle kalbin sükûnetiyle alakalı olan bir durumdur. Kâinatta ki her şeye bir vazife veren Rabbimiz kalbi de sevmek ile vazifelendirmiştir. Rabbimiz bir kutsi hadiste ''Kâinata sığamadım mümin kulumun kalbine sığdım'' buyurmuştur.Kalp ancak Allah'a döndüğünde tatmin olur. Onu andığında huzur bulur.Onu sevdiğinde dünya ona yâr olur.

Tersinden okunduğunda denilebilir ki sakin kalpli ol(a)mayan bir insan, kalbindeki ''aşk hissini'' bile israf etmekten kendini alıkoyamaz. Gördüğü her güzele meyleder. Her güzelde hakkım olsun der.'' Ask hissini '' israf ederken her aşık olmanın kendisinden götürdüğü şeylerin bile farkına varamaz. Hassasiyeti kaybolur.Çok defa başlayıp biten ilişkilerin neticesinde derbeder olmuş fakat yaşanan onca şeye rağmen tatmin olamamış bir kalp kalır.Aşkı anlatan bütün şarkılar ve türküler, mutsuzluğu, ıstırabı,ihaneti veya karşılık görememeyi dile getirmiyor mu..?

Çünkü haram sevmenin beraberinde insana bir ıstırap verilir.Bu ıstırap ya sevdiğini başka insanların bakışından kıskanmak. Ya sevdiğinden karşılık görememek ya da sevdiğin kişinin seni aynı ölçüde sevmediğini düşünmek şeklinde kendini gösterir.Bu hislerin hepsi de ayrı bir ıstıraba sebeptir.

Oysa ki sakin kalpli insanlar değil aşık olmak, helaline ulaşana kadar kalplerinde aşka dair herhangi bir fısıltıya bile yer vermez. Helaline ulaştığında ise israf etmedikleri aşkları ve şevkleri bütün şiddetiyle ortaya çıkar.İşte o zaman o kişilerin yuvaları bir yönüyle cennetin bir numunesi de oluverir.Çünkü dünyada insanın en ziyade ihtiyacını tatmin eden şey ''kalbine mukabil bir kalbin bulunmasıdır'' ki bunu en derin hazzıyla helaliyle yaşar.

İnsan sinirlendiğinde kalbinin ritmine hakim olabilse ve kızmak yerine derin bir nefes alıp tebessüm etmeyi başarabilse karşısındaki insanda ''ne yaptığını bilen,kendinden emin,olgun bir insan'' fikrini uyandırır ki bu ise henüz başlamamış olan bir tartışmayı kazanmak demektir.Bunu başarabilmek ise kişinin kalbinin ritmini ve özellikle de öfkesini iyi yönetebilmesini gerektirir.

Her insanın çevresinde bir veya iki tane de dahi olsa kalbinin sakinliği hâline ve diline yansımış insanlar vardır.Yanında bile oturmaktan huzur duyulan insanlar.İtinayla seçtikleri sözcüklerle insanların kalplerinden tutabilen, gönüllere huzurun atmosferini yayabilen o insanlar, dikkatle incelendiğinde görülecektir ki ses tonlarında bile kendilerine özgü nahifliklerini barındırırlar. Kalplerindeki sakinlik adeta sesine,suretine,hareketlerinin ahengine yansımıştır.O insanlara sahip çıkın ve kıymetlerini kaybetmeden bilin.Haftada bir defa dahi olsa arayın.Sadece seslerini duymakla bile rahatladığınızı kendilerine söyleyin.

10 yıl hazreti peygamberin (s.a.v) hizmetinde bulunmuş olan hazreti Enes efendimiz peygamberimizin (s.a.v) bir kez olsun kendisine kızmadığını haber verir.Efendimizin sakin kalpli olmak hususundaki bu örnek hâli dikkate şayandır. Sabır kuvvetini sıradan hadiseler için dağıtan en ufak bir şey de bile bağırıp kalp kırmayı alışkanlık haline getiren 21. asrın müslümanları olarak bizler, öyle zannediyorum ki sakin kalpliliğe her zamankinden daha çok muhtacız..!

Rabbim cümlemizi kalplerine sükûneti yerleştirebilen kullarından eylesin inşallah..


HOŞÇAKALIN..


SAFA AKBAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder