14 Aralık 2013 Cumartesi

LİYAKATLERİNİZİ BAKKALDAN MI ALDINIZ? - SALİH SÖZCÜ




















Son zamanlarda Türkiye’de çok acayip şeyler olmakta. Liyakatlerinin nereden alındığı ve bunu kimin verdiği bilinmeyen iki tane zat-ı muhterem, İlber hocanın da dediği gibi 13.-14. yüzyıldan itibaren “Türkmenia” adıyla anılan bölge ve halihazırda yaşayan halk hakkında birkaç kelam etmeye çalıştılar. İşin garip tarafı iki adam da koca koca profesörler ve tarihten bî-haberler.

Tarihten haberleri olmadan siyaset yapmaya çalıştıkları için ellerine, yüzlerine bulaştırdılar. İlk zat-ı muhterem iktidar partisinde de görevli birisi idi. Konferans sırasında “ Türk diye bir ırk yoktur.” diyerek hayatının en büyük hatasını yapmıştır. Tepki sadece öğrencilerin salonu terk etmesiyle kalmamış, sosyal medya başta olmak üzere Türkiye’ de büyük tepki toplamıştır.

Neredeyse 1000 senedir “Türkmenia” diye anılan bu bölgede ne hikmetse bölgeye ismini veren bu ırk yokmuş! Peki neden hala “Türkiye” kelimesini –hani yoktu ya- ağzınıza alıyorsunuz? Dünyadaki muhtelif devletleri ve kişileri geçtim, daha ilkokul seviyesindeki bir çocuk bile buna tepki gösterir. Türk ırkının olup olmadığını bilmek ve anlamak için profesörlük gibi bir liyakate ihtiyaç yoktur. Tarihteki birçok ismin de Türkler hakkında söyledikleri sözler mevcuttur. Peki Orta Asya’dan gelip Anadolu’ya yerleşenler kimlerdir? Eskimo mu? Daha yakın bir zamandan örnek vereyim. 1914 yılında Teşkilat-ı mahsusa ve Enver Paşa tarafından Orta Asya’ya gönderilen Adil Hikmet Bey ve arkadaşlarının hatıratları Ötüken yayınları tarafından “Asya’da Beş Türk” adıyla yayınlandı. İsteyenler o hatıratı okuyarak ne demek istediğimi anlayacaklardır.

Aradan birkaç gün geçmeden başka bir profesör namlı zat-ı muhterem çıkıp Osmanlı’nın Türklere eşek dediğini iddia etti. Yahu Allah aşkına klasik dönem Osmanlı kaynaklarından kaç tanesini sayabilir, kaç tanesinin ismini ve müellifini söyleyebilir, kaç tanesinin tarih aralığını, hangi kanunnamesinin ne zaman çıktığını nasıl bilebilir ki? Bu beyefendinin önüne Osmanlı Türkçesi matbu metin koyalım. Acaba hatasız bir şekilde doğru okuyabilecek mi? Osmanlı, Türk adını hakaret amaçlı değil, konar-göçer yörüklerine tabir etmek için kullanmıştır. Hatta bazı kaynaklarda “etrak bî-idrak” tabiri kullanılmışsa da bu aşağılama; eşek Türk değil, anlayışsız, idraksiz Türk demektir. Bu, yine konar-göçerler için kullanılmıştır. Çünkü bunlar düzen tanımazlar, yerleşik hayata karşı çıkarlar. Hatta günümüzde dahi Toroslarda konar-göçerlik devam etmektedir.

“Eşek Türk” tabiri nerde mi geçer? Farsi kaynaklarda Türkleri aşağılamak için bu tabir kullanılır. Tabir aynen olduğu şekilde “Türk-i hâr” olarak geçer. Osmanlı’nın yukarıda bahsedilen şekilde “ Türk” kelimesini kullanmasının sebeplerinden birisi de henüz günümüzdeki manada millet bilincinin 17. ve 18. Yüzyıldan sonra oluşmasıdır.

Bu, kendilerine profesör denilen zatlar acaba liyakatlerini bakkaldan mı aldılar, yoksa kasaptan mı orasını ben bilemem. Ama şu açık ki bu adamların derdi aslı ilme katkı sağlamak değil, gündem oluşturmak, şöhret, mal ve para kazanma hırsıdır. Çünkü gerçek bir ilim adamı kendi alanı ollmayan bir alan hakkında konuşurken temkinli davranır.

Siyasi yorumum ise Şark Meselesi’nin devamıdır. Avrupa ilk olarak Türkleri yani Osmanlıları Balkanlardan silahla atmayı başardı. İkinci adım olarak ise Anadolu’dan da atmayı denediler ama başaramadılar. Avrupa bir asırda silahla halledemediğini 10 küsür senedir bu şekilde halletmeye çalıştı. Mesele bundan ibarettir. Türk düşmanlığının temelinde ancak Şark Meselesi yatmaktadır.


                                                                                                                          Salih Sözcü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder